Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sosyal etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

. 7.BÖLÜM YEDİNCİ BÖLÜM: OYUNLARLA GELEN DOSTLUK

  7. BÖLÜM YEDİNCİ BÖLÜM: OYUNLARLA GELEN DOSTLUK  Son günler boyunca kamp alanında birçok önemli olay yaşanmıştı. Çocuklar çevre bilinci kazanmış, yangınla mücadele etmiş, yasadışı ağaç kesimine tanıklık etmişti. Tüm bu yaşananlar, onların doğaya ve insanlığın sorumluluklarına dair farkındalıklarını artırmıştı. Ancak bugün, ağır duygular yerine eğlenme zamanıydı.   Sabah Sinem Hanım, çocukları büyük kamp alanında bir araya topladı. Hafif bir gülümsemeyle, onların yüzlerine baktı.   "Son günlerde hepimiz çok şey yaşadık," diye başladı. "Yangınla mücadele ettik, doğayı korumanın ne kadar önemli olduğunu fark ettik, yasadışı ağaç kesimine şahit olduk. Ama şimdi, biraz eğlenmeye ihtiyacımız var! Hepiniz farklı ülkelerden geldiniz ve kendi kültürlerinizde oynanan çok özel oyunlar var. Bugün hepimiz birbirimizin oyunlarını öğrenelim!"  Çocuklar bir anda heyecanlandı. İlk olarak Sofia öne çıktı ve ellerini dizlerine vurdu.   "Brezilya’da en çok oyn...

5. BÖLÜM: YANAN ORMAN VE BÜYÜYEN FARKINDALIK

    5. BÖLÜM: YANAN ORMAN VE BÜYÜYEN FARKINDALIK Sabahın erken saatlerinde kamp alanında hafif bir hareketlilik vardı. Çocuklar, yeni bir keşif yürüyüşü yapmak için hazırlanıyordu. Doğanın güzelliklerini görmek, farklı bitkileri ve hayvanları tanımak istiyorlardı. Ancak bilmedikleri şey, bugün onları büyük bir felaketin beklediğiydi.   Sinem Hanım çocukları gruplara ayırdı ve onları ormanın iç kısımlarına doğru yönlendirdi. Birkaç saat boyunca çocuklar sessizce ağaçların altında yürüdüler. Katana, ağaç gövdelerindeki desenleri incelerken, Yasmin kuş seslerini dinliyordu.   Ancak aniden, Sofia’nın sesi yankılandı:   "Duman! Bir yerlerden duman yükseliyor!"  Çocuklar hızla bulundukları yerden daha açık bir alana çıkınca, ormanın derinliklerinden gelen siyah dumanları fark ettiler. Ağaçların arkasında kırmızı ve turuncu alevler yükseliyor, rüzgârla birlikte daha da büyüyordu.   "Yangın çıkmış!" diye bağırdı Haruto, korkuyla geri a...

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: TEMİZ BİR GELECEK

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: TEMİZ BİR GELECEK  Sabah kamp alanında hafif bir telaş vardı. Bugün, tüm çocuklar için büyük bir sorumluluk günüydü: çevre temizliği yapacaklardı. Sinem Hanım sabahın erken saatlerinde kampın ortasında çocukları etrafına topladı.   "Bugün çok önemli bir göreve başlıyoruz. Hep birlikte yaşadığımız alanı temizleyeceğiz ve çevre bilincinin ne kadar değerli olduğunu göreceğiz. Bir yerin temiz ve sağlıklı olması, insanların yaşam kalitesini doğrudan etkiler. Kirli ve bakımsız bir yerin içinde yaşamak, insanların düşüncelerini, enerjisini ve hatta hayallerini bile etkileyebilir," dedi.   Sofia heyecanlıydı. "Harika! Hem doğayı koruyacağız hem de birlikte çalışacağız!" dedi büyük bir coşkuyla.   Ancak, aralarında endişeli olan biri vardı: Ravi. O, gelişmemiş bir bölgeden, büyük şehirlerin çok uzağında bulunan dar sokaklardan gelmişti. Bu kamp onun için zaten büyük bir değişimdi, ama bugün yapılacak temizlik onun düşüncelerini derinden sarsıyor...

Bağırsak Krallığı: Sindirimin Gizli Kahramanı

Bağırsak Krallığı: Sindirimin Gizli Kahramanı Fatih, Konuşan Organlar Şehri’nde adım adım ilerliyor, bedenini daha iyi tanıyordu. Ancak bir gün karın bölgesinde garip bir hareketlenme hissetti. Önce küçük bir kıpırtı, ardından eğlenceli bir ses duyuldu:   "Selam, Fatih! Ben senin Bağırsağın, Sindirim Krallığı’nın yöneticisi ve vücudunun gizli kahramanı. Benden bahsedilmese de işlerin asıl yürütücüsü benim!  sana sindirimin sırlarını paylaşayım."    Fatih kahkaha atarak cevap verdi: "Bir bağırsak mı konuşuyor? Bu şehirde işler giderek tuhaflaşıyor! Söyle bakalım, nasıl yardımcı olabilirim?" Bağırsak biraz gururlu bir edayla devam etti:   "Ben durmadan çalışan bir sindirim fabrikasıyım. Ama doğru seçimler yaparsan, işler çok daha rahat yürür. Mesela, probiyotiklerle dolu yoğurt, lif dolu yulaf, sebze ailesinden brokoli ve tam bir bağırsak kahramanı olan kuru fasulye… İşte bunlar bana bayram ettirir! Ayrıca su içmek, benim en sevdiğim ödüllerden biridir."...

Tuvaldeki Hayat

 Tuvaldeki Hayat Melis henüz 9 yaşındaydı; boyundan büyük hayalleri, içinden taşıp duran duyguları vardı. Bir şehir kenarındaki mütevazı evde, penceresi doğrudan boş bir arsaya bakan bir odada yaşardı. O arsa, hayalleriyle doluydu; çünkü bir ressamın gözüyle gördüğünde, çamurla kaplı toprak tuval oluyordu. Melis, eski boya kalemleri ve birkaç kırık pastel boyasıyla o hayal dünyasına renk katıyordu. Evdeki hava genelde ağır ve sessizdi. Alkol ve sigara kokusunun evin duvarlarında bıraktığı izler, Melis’i içten içe rahatsız ediyordu. Sürekli gerginlik, sessizlikle maskelenen çatışmalar, onun çocuk dünyasında büyük bir karmaşaya yol açıyordu. Bu karmaşanın içinde, Melis sessiz çığlıklarını renklerin diliyle tuvale aktarıyordu. Belki babasının sessizliği, annesinin tükenmişliği veya evin boğucu atmosferi onu başka bir dünyanın peşine sürüklüyordu. Ama o dünyada yalnız değildi; çizgiler, renkler ve hayalleri onun en iyi dostlarıydı. Bir gün, okulunda doğum günü kutlaması yapıldı. Melis,...

KADIN

  KADIN Kadın, güzelliğiyle, zarafetiyle, duruşuyla göz dolduran bir varlıktır. Doğa gibidir; ona baktıkça büyür, çoğalır, güzelleşir. Mutluluktur, huzurdur, candır, emektir. Ancak kadınlar dünyanın birçok yerinde gereken değeri ve önemi görmemiştir. Batı henüz medenileşmediği dönemlerde kadın her türlü şiddete maruz kalmıştır. Selçuklular döneminde ve öncesinde Türkler kadına önemsemiş, dolayısıyla toplum yönetiminde çoğu zaman söz sahibi olmuş ve siyasetin çeşitli alanlarında önemli başarılar elde etmiştir. Selçuklulardan sonra İslamiyet'in kabulü ve Arap kültürünün örnek alınması ile kadının erkeğin karşısındaki statüsü yani eş olması, kız çocuğu olması, anne olması belli zihniyetleri rahatsız etmiştir. Kadını pasifleştirmek için her türlü çabayı sarf etmişlerdir. Bu ilkel zihniyetler karşısında baskılar uygulanmış ve kadın her türlü şiddete maruz kalmıştır. Zamanla kadın iyice pasifleştirilmiştir. Bedensel gelişen toplumlar ise kadına gereken önemi vermiştir. Bugünün Türkiye...

ÖFKELİ GENÇLER

  ÖFKELİ GENÇLER Belki de en büyük sıkıntıyı çekenler onlardır; ebeveynleriyle diyalogları her geçen gün azalan gençler. Biz de onları anlamakta zorlanıyoruz ve suçlayıcı tavırlar sergileyerek onları kendimizden uzaklaştırıyoruz. Şu zamanı baz aldığımızda, bizler çocuklarımızın olgunlaşmasına fırsat vermiyoruz. Onlara gereken sorumluluğu vermiyoruz. Çocuk doğduktan itibaren, fazla hassas davranarak bireyi kendimize bağlı kılıyoruz. Biz olmazsak, onlar hiçbir şey yapamaz algısı yaratıyoruz. Oysa çocuk her evreyi yaşaması gerekiyor. Susamadan su veriyoruz, acıkmadan yemesi için zorluyoruz. Üşümediğini söylese dahi "yok giymelisin" diyoruz. "Hasta olursun" diyerek baskı yapıyoruz. Çocuk neye ihtiyacı olduğunu öğrenmeden büyüyor. Çocuk merakla soru sorduğunda, onu azarlayarak sorularına yanıt vermiyoruz. Çocuk gereksinimlerinin bilincine varmadan, her şeyi büyüklerin yapacağına inanarak büyüyor. Zaman geçtikçe çocuk büyür, ergenlik çağına geldiğinde bu defa en büyük h...

BİR TOPLUMUN KADERİ

  BİR TOPLUMUN KADERİ Bir toplumun kaderi, bir kişinin iki dudağı arasından çıkan emirlerle tuzaklanan yaşamlarla heba olmamalı. Ah benim güzel ülkemin güzel insanları! Başına gelen her olayı kadere bağlayan zihniyetin yönetiminde yaşam savaşı verirken, bir yandan da bunun kader olduğuna inanan insan sayısını çoğaltıyorlar. Hedefleri, cehaletten nam alan topluluklar sadece günü kurtarmanın derdine düşmüşler. Varlıklarını güç koltuklarında buldukları süre içindir bütün vaatleri. Gelecek yüz yıl için projeleri yok. Toplumun daha sağlıklı, daha güvenli, daha eğitimli bir dünyada söz sahibi olacak, fikirlerini daha özgür ifade edecek gençlerimiz ve geleceğimizi inşa edecek, aklı hür, fikri hür zihniyetlerin oluşmasına asla izin vermeyeceklerdir. Ne yazık ki, bütün değer yargılarımızı altüst edecek, o sıcak koltuklardan ayrılmamak için her türlü kötülüğü yapmaktan vazgeçmeyeceklerdir. Ancak toplum, bu zihniyetin her defasında yeniden kişisel çıkarlarını gözetmeksizin bu yapıya karşı ç...

TEMBEL OĞLANIN DÖNÜŞÜMÜ

  TEMBEL OĞLANIN DÖNÜŞÜMÜ Bir varmış bir yokmuş, çok eski zamanların birinde, yaşlı bir değirmenci ve hanımı yaşarmış. Değirmenci oldukça yoksul ama çok iyi kalpli biriymiş. Bu değirmencinin bir de yakışıklı fakat tembel bir oğlu varmış. Değirmenci ve karısı onun tembelliğinden çok rahatsızlık duysalar da bunu ona hissettirmemişler. Bir süre sonra herkes tarafından tembel olarak anılmaya başlamış. Oğlan bu söylemlerden çok rahatsız olduğu için bir karar alarak evi terk edeceğini, kendine bir hayat kuracağını ve artık kimseye yük olmak istemediğini söylemiş. Değirmenci ve karısı üzülmüş gibi yapsa da aslında içten içe seviniyorlarmış. Değirmenci, oğluna yolda yemesi için ona çok güzel ekmekler ve çeşitli süt ürünleri koymuş. Oğlan, anne ve babasından helallik istedikten sonra yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Oğlanın yürümeye mecali kalmamış. Kendi kendine "Şu güzel ağacın altında biraz dinlenip azığımı yiyeyim," demiş. Oğlan bohçasını yere koyarak ke...

Mor Işıkların Çağrısı. (Şiir Denemesi)

  Mor Işıkların Çağrısı Ey karanlık, aç mor ışıklarını  Düştüm yola, geliyorum.  Zifiri karanlıkta beyazı arıyorum.  Bir yanım siyah, diğer yarımı arıyorum.  Duygular tutuklu, yer ise eksik.  Gökyüzü nerede, bulamıyorum.  Korku sarmış her yeri.  Güneş de küsmüş ahali. Sen açmazsan mor ışıklarını  Kapatırım sana gözlerimi.  Beyaz bulur elbet beni.  Yeşil de küsmesin, dönsün geri. Mor ışıklar öpüyor karanlığı,  Sonunda beyaz da görünüyor.  Bir iki adım sonra beyaz siyaha,  Siyah beyaza karışıyor.  Gülümsüyor güneş oradan.  Yeşil de veriyor selamı oradan. Ortalık curcuna,  Çocuklar dans ediyor.  Kelebekler gökyüzünde  Son kozunu oynuyor. Güneş gülümseyince oradan,  Tüm canlılar hareketleniyor.  Mor ışıklar öpsün hep karanlığı,  Aydınlık hep siyahla yarışsın,  Alsın intikamını.  Dengesini bozmayın bu dünyanın.  Kötülükle olmuyor, inanın....

ZAMLARLA ÇİZİLEN HAYATLAR

  ZAMLARLA ÇİZİLEN HAYATLAR Akşam yemeği yemek için masaya oturduk. Ana haber bülteni spikeri, arka arkaya yapılan zamları sıraladı. Hemen ardından, sokak röportajında vatandaşa uzatılan mikrofon, insanların sabrını zorlayan ekonomik kriz, vatandaşı çileden çıkarmıştı. Çalışan da, çalışmayan da, isyan etme noktasına gelmişti. Birbirini izleyen iç karartıcı haberler canımı sıkmıştı. Her gün daha da kötüye gideceğimizin bilincinde süreci izliyorduk. Sabah uyandıktan ve evdeki rutin işleri yaptıktan sonra markete gittim. Rafların çoğu boştu. İnsanlar kıtlık var söylentilerini dikkate alarak, marketteki raflara hücum etmişlerdi. Ben rafların arasında dolaşırken, anne baba ve çocuk meyve reyonunu izliyordu. Çocuk, “Anne bundan, bir de bundan istiyorum,” diyerek parmağıyla işaret ediyordu. Anne-baba küçük kızı kıramadılar. Poşetin içine iki elma, iki portakal, bir de muz koydular. Anne ve baba meyve yiyemezdi. Çocuk ise belki bir ay sonra iki elma, iki portakal, bir de muz alabilirdi. ...

" Pulsuz Mektup"

  " Pulsuz Mektup" Bir yıldız kaydı yüreğimin en derinlerinden. Gökyüzüne doğru yürürken o, yüreğimde derin bir sızı bırakmıştı. Tarifsiz bir acıydı hissettiğim. Dinmeyen gözlerimden akan sevgi tomurcuklarının, her damlasında ayrı bir anlam vardı. Kolay mıydı? Hayal kurmayı, her koşulda ayakta durmayı, yaşamın en olumlu yanlarını görmeyi öğreten birinden ayrılmak. Hele de hayalini kurduğun her şeyi küçük bir köyde yaşayarak, hayatın bütün varyantlarının bu köyün ekseninde döndüğünü düşünen bir çocuğun yüreğinde derin izler bıraktın. Küçük bir köyde yaşayan çocukların eğlence kaynağıydın. Benle beraber ağlayan çocuklar da hâlâ masalcı amcalarını arıyorlar. Her birinin yüzünde seni anımsadıkları zaman acı bir gülüş beliriyor. Kaybetmişlik çok acıydı. Masalcı amcasını sonsuzluğa yolcu eden çocuklar, beraberinde umudu da yitirmişlerdi. Canım amcam, sen orada iyi misin? Bize, insanlar öldüğünde yıldız olup gökyüzüne yükselir diyordun. Yıldızlar ne kadar da parlıyordu ve biz ne ç...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...