Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çocuk öyküleri etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Onbirinci Bölüm – Zehirli Ağacın Dönüşümü

  Son bölüm masal SERİSİ  Onbirinci. Bölüm – Zehirli Ağacın Dönüşümü  Kasabanın sabahı ilk defa bu kadar sessiz değildi. Kuşların kanadında sevinç vardı; toprağın kokusu, içinde saklı yılların hikâyesini dile getiriyordu. Zehirli ağaç artık yalnızca bir efsane değil, herkesin kalbinde yeşeren bir dua gibiydi. Güven meydanın ortasında toplanan halka baktı, gülümsedi ve yavaşça konuşmaya başladı: “Bugün size bir mucizeyi ilan ediyorum… Zehirli Ağaç artık zehrinden arındı. O artık… yalnızca iyi kalplerin dileğini duyacak.” Kalabalık önce sessizce baktı. Sonra alkış koptu. Kadınlar gözyaşlarını silerken, çocuklar birbirinin elini tutup dans etti. Kötü niyetli olanlar… sessizce geri çekildi. Hiçbir şey söylemediler. Çünkü kalplerini yaklaştırmadıkları yere artık gölgeleri bile düşmüyordu. Kasabada bolluk başlamıştı. Fürüze’nin eşi Ahmet Efendi toprağın dilinden anlıyor, her hasat yeni bir bereket duasıyla katlanıyordu. Gençler projeler geliştiriyor, Güven'in ışığında topraklar...

Onuncu Bölüm– İkna Etmek

  Onuncu Bölüm– İkna Etmek   Gargamel burunlu çirkin kadının evinde sessizlik vardı. Tahta zemin her adımda geçmişin çığlığı gibi inliyor, rüzgâr pencerelere değil, içerideki kırılgan sessizliğe çarpıyordu. Güven çaydanlıkta kaynayan suyun sesine kulak vermeye çalıştı; ne diyeceğini, nasıl yaklaşacağını içinde binlerce kez tartmıştı. Kadın yaşlıydı, ama gözleri hâlâ eskisi kadar sivri ve tetikteydi. Güven derin bir nefes alarak konuşmaya başladı. Sesi sanki içerideki havaya dokundu: yavaşça, incitmeden. Önce kim olduğunu söyledi. Sonra o ağacı… o meyveyi… ardından gelen laneti… Ve çocuklarını… Bütün kardeşlerini… Sonra karısı Bahar’ı… karnındaki bebeği… Ve en sonunda onunla karşılaşmak için çıktığı bu yolculuğu anlattı. Kadın bir süre onu süzdü. Ardından hiç beklenmedik bir çeviklikle ayağa fırladı. Gözleri alev gibi parladı. Güven’in kalbi göğsünde çırpındı, ama sakin kalmaya çalıştı. Yavaşça doğruldu, elleriyle kadının omzuna dokundu. “Lütfen… Sonuna kadar dinleyin beni...

Dokuzuncu Bölüm – Gargamel Burunlu Çirkin Kadın

  Dokuzuncu Bölüm – Gargamel Burunlu Çirkin Kadın   Kasabanın üstüne huzur uzun bir yorgan gibi serilmişti. Güven artık kardeşleriyle aynı sofrada yemek yiyor, ablalarının dualarına her sabah gözleriyle “amin” diyordu. Günler paylaşım, geceler içsel sessizlikle ilerliyordu. Ama Güven’in içinde başka bir fısıltı vardı. Henüz tamamlanmamış, bir “eksik halkayla” örülü geçmişin kalbinde atıp duran bir çağrı: Gargamel burunlu çirkin kadın... O kadın ki, bir zamanlar bedduasıyla bir ağacı zehre dönüştürmüş, bir soyun kaderini sarsmıştı. Ama Güven ona kızmıyordu. Beddua bir kin değil, anlatılamayan bir hikâyenin çığlığıydı belki. Ve Güven artık hikâyeyi tamamlamak istiyordu. Ancak o arayış sürerken, Bahar ellerini karnına koyup gözlerini gülümseyerek yumdu: “Sana bir müjde daha...” Güven’in içindeki tüm fırtına bir anlığına sustu. Evin içini dolunay gibi aydınlatan bir sevinç yayıldı. Ama bu sevinç, çok geçmeden karanlık bir isteğin içine doldu. Gecenin bir vakti Bahar gözleri d...

Sekizinci Bölüm – Umut’un Gözleri

  Sekizinci Bölüm – Umut’un Gözleri   Kış bir gece vakti ansızın çökmüştü kasabaya. Soğuk, camlara uğramıyor; doğrudan kalplerin kıvrımlarına işliyordu. Güven o gece huzursuzdu. Evin içinde dolaşıp duruyor, ocakta kaynayan ıhlamurun buharında bir tür sessizlik kokusu alıyordu. Bahar onu izliyordu uzaktan. “Bir şey mi olacak?” demedi, ama anneliğin iç sesiyle biliyordu: Rüzgâr değişmişti. O gece Umut ilk kez rüyasında konuştu. Altı yaşında bile değildi, ama uyandığında gözleri bir yetişkinin gördüğü korkuyu saklıyordu. “Baba,” dedi sessizce, “sana bir yer göstermek istiyorum.” Güven bu cümlede bir oyun, bir fantezi aradıysa da o gözlerdeki ton… daha önce o ağacın dibinde, kendisine dilek teklif edildiğinde hissettiği titreşime çok benziyordu. Sabah olurken, kar ince bir örtü gibi her yeri sarmıştı. Umut babasının elini tuttu. Sanki yolu biliyor gibiydi. Köyün dışına, eski mezar taşlarının üzerinden geçerek ormanın derinine vardılar. Hiç konuşmadan, sadece birbirlerine baka...

Yedinci Bölüm Güven"in Ailesi

  Yedinci Bölüm Güven"in Ailesi  Gölgeli Kasaba’da mevsimler yeniden dönerken, artık zamanın yürüyüşü Güven’in kalbinden geçiyordu. Kardeşlerinin dört bir yana kurdukları yuvalar, yıllar öncesinin kırgınlıklarını toprağın derinine gömmüş gibiydi. Artık geçmiş yalnızca bir öğretmendi; ne zincir, ne gölge. Fürüze başka bir köye gitmişti, Nevra ise hâlâ onun yanındaydı. Güven için aile sadece kana değil, birlikte yaşanmışlıklara dokunan bir bağdı. O yüzden kendi yuvayı kurmadan önce Nevra’nın gözlerinin ardındaki yalnızlığı kaldırmak istiyordu. Derinlerde sakladığı bir arzu değil, öncelikli bir görevdi bu. Ve sonunda Nevra" ya sevgiyle yaklaşan bir talip çıktı. Ne başlık parası istendi, ne gösterişli vaatler. Sadece kalplerin dili konuştu. Düğün üç gün üç gece sürdü. Kasaba meydanına kurulan dev ateşin etrafında ziller çaldı, eller tutuştu, yaşanmışlıklar şarkılarla silindi. Nevra , sevdiği adama varırken, Güven usulca bir köşeden izledi; kalbi hem hafiflemiş hem eksilmişti. O g...

Altıncı Bölüm Tılsımlı Meyveler

  Altıncı Bölüm Tılsımlı Meyveler Zaman, masalın ruhunu taşıyan bir nehir gibidir — bazen durgun, bazen çağlayan, ama hep derin. Güven, o nehrin ortasında büyümüştü; artık bir çocuk değil, geçmişle yüzleşmiş, kalbiyle karar almayı öğrenmiş bir gençti. “Aynadaki Ağaç”tan döndüğünden beri suskundu. Çünkü bazı sessizlikler düşünceden değil, duadan doğar.   Ablaları Fürüze ve Nevra’nın mutluluğu, yıllar içinde kendi yollarında filizlenmişti.   Fürüze’nin tarlaları bereketliydi, Nevra’nın evi ise huzurlu.   Ama Nevra’nın bir yanı, hep eksikti. Bir sabah, Güven onu pencere önünde buldu. Rüzgâr yapraklara değil, yüzlerine dokunuyordu.    “Dün gece uyumadım,” dedi Nevra. “Bir ses, içimde... çok derinden... ‘bekliyorum’ diyordu.”    “Kim bekliyor olabilir?” diye sordu Güven.   Nevra gözlerini kırpmadan cevapladı:  “Bilmiyorum. Ama bana benzeyen biri.” O gece Güven, eski bir çağrının yankısını duydu: Zehirli Ağaç....

Bölüm 5– Fürüze’nin Kaderi

  Bölüm 5– Fürüze’nin Kaderi “Bazı tohumlar toprağa değil… kalbe ekilir.” Bir sabah, rüzgâr kıpırdamadan köyün üstüne sessizce eğildi. Gökyüzü açık, ama havada bir beklenti vardı. Güven’lerin taş evinin kapısı, üç kez çalındı. Gelenler sıradan değildi:   Oduncu– ormanın içini bilen, ağaçlara saygıyla yaklaşan biri.   Çoban – kavalıyla hayvanları konuşturduğunu söyleyen bir rüya anlatıcısı.   Çiftçi– tohumdan mucize doğurmayı bilen bir adam. Hepsi, Güven’in en büyük ablası Fürüze için gelmişti.   Fürüze, dış güzellikten çok daha fazlasını taşırdı: annesinin merhametini, sabrını ve toprağa benzeyen sadeliği…   En büyük kardeşleri Hasan, üç adamı üç gece konuk etti. Kardeşlerine dedi ki:   “İyilikle kurulmuş bir yuva, yalnız kalbe değil, köye de bereket getirir. Gözünüzle değil, yüreğinizle ölçün onları.” Üçüncü sabah, kahvaltının ardından Hasan sordu:   “Sizi farklı kılan nedir?” Oduncu dedi ki:    “...

4. Bölüm. Aynadaki Ağaç

  4. Bölüm. Aynadaki Ağaç  Zehirli ağacın laneti çözülmüş, çirkin kardeşler yüzlerinden değil kalplerinden güzelleşmişti. Kasabanın sessizliği ilk kez huzurdan kaynaklanıyor, rüzgâr dalların arasında korku değil, şükür fısıldıyordu. Ama Güven’in içinde silinmeyen bir yankı vardı: Ağaç ona dilek hakkı vermişti… ve o istememişti. O dileği isteyerek değil, susarak geri çevirmişti. Fakat fısıltılar toprağın altını boş yere dövmezdi. Bir gecedir rüyalarında o ağacın gövdesinde başka  bir ağaç beliriyordu: gözleri vardı. Gözleri onun kendi gözleriydi. O sabah, Güven uyandığında bir değişiklik vardı. Evde her şey yerli yerindeydi ama dışarısı sessizdi, fazlaca sessiz. Gökyüzü griye yakın bir mor, kuşlar görünmüyordu. “Bugün hava farklı kokuyor,” dedi Fürüze. Nevra, “Bir sessizlik gelmiş, ama susmamış gibi,” dedi. Güven’in o gün kalbi nedenini bilmediği bir biçimde ağırdı. Ayakkabısını bağlarken parmaklarının ucunda taş gibi bir karıncalanma hissetti. O an dışarıdan bir ses gelme...

3. Bölüm – Zehirli Ağacın İntikamı

  3. Bölüm – Zehirli Ağacın İntikamı   “Bazı ağaçlar susmaz. Sadece insan olmayı unutmuşlara cevap verir.” Yıllar geçti.   Güven artık genç bir delikanlıydı.   Altın sarısı saçları rüzgârla dans ediyor, gözleri insanın içine sözcük söylemeden bakabiliyordu.   Onu gören herkes “bir ışık” geçti derdi ardında.   Ama dört çirkin kardeşi onun parıltısına kördü.   Çünkü insanın kalbi kıskandığında, gözüne düşen perde yalnızca başka yüzlere kapanmaz — kendi vicdanına da duvar olur. “O hepimizi gölgede bırakıyor!”   “Biz de onun gibi doğabilirdik!” “Oysa bizi bu köy lanetledi!” Kardeşleri günbegün büyüyen bir iç sancısıyla kıvrılıyor, Güven’in her gülüşünde daha da kararıyorlardı.   Ve bir gün, en büyükleri bu nefrete bir plan biçti.   “Eğer ondan kurtulursak… belki de bizim yıldızımız parlamaya başlar.” Plan karanlıktı.   Köyün dışında, uğursuzluğu yıllardır anlatılan bir ağaç vardı. ...

İkinci bölüm : Güven "in Doğumu

  İkinci bölüm : Güven "in Doğumu Gecenin en içe dönük saatinde, yıldızlar Gölgeli Kasaba’nın üstüne usulca eğilmişti. Rüzgâr neredeyse nefes almayı unutmuş gibiydi. O gece Filiz Hatun doğum sancısıyla kıvranırken, Mehmet Efendi’nin gözleri karanlığa bakıyor ama yüreği çoktan dualara sığınmıştı. İkisinin de kalbinde bir huzursuzluk vardı — çünkü o gece başka bir sancı da toprağın derinliklerinde yankılanıyordu. Bir ağaç... çok uzakta, rüzgârsız bir gökyüzü altında, sanki Filiz’in sancısını hissediyordu. Zehirli Ağaç... Doğum gerçekleştiğinde, evin içi bir anda aydınlandı. Kandiller yanmadı, ama duvarlar altın sarısına büründü. Filiz, yorgun bir tebessümle oğlunu kucağına aldı. Saçları babasınınki gibi altın sarısıydı, gözleri ise deniz gibi derindi. Onu kucaklayan sadece annesi değil, sanki kaderin ta kendisiydi. Bu çocuğun ismi başka türlü konulamazdı. Güven... çünkü o geldiğinde evdeki her şey, ilk kez suskunlukla değil, huzurla sessizleşti. Ama sevinç uzun sürmedi. Henüz çocuğu...

1. BÖLÜM – ZEHRİN KÖKÜ: ÜÇ KADER, BİR LANET

   1. BÖLÜM – ZEHRİN KÖKÜ: ÜÇ KADER, BİR LANET  “Her aşk bir meyve gibi çiçeklenir.   Ama kimse kabuğunun altında büyüyen zehri bilmez.” Yıllar önce, Gölgeli Kasaba henüz bu kadar suskun değildi. Pazar günleri sokaklardan kahkaha geçer, teneke çaydanlıklar en az bir çiçekle kaynardı.   Ama o yıl, bir aşk büyüdü kasabada. Ve bu aşkın kökü bir gün toprağı zehirleyecekti. Mehmet — halkın “Çökelekçi Mehmet” dediği genç, dürüst ve her sabah aynı türküyle süt taşıyan bir delikanlı.   Filiz — annesi ölmüş, babası hastalıklı bir kız; güzelliği dillere destan, çehresi bir tül gibi.   Ve o üçüncüsü... adı hatırlanmayan, ama yüzü unutulmayan kadındı:   Gargamel burunlu, çirkin suratlı, sessizce sevip gürültüyle lanetleyen kadın. Mehmet ve Filiz önce göz göze geldi.   İkisi de yoksuldu, ikisi de dünyada sadece birbirini seçebilecek kadar çıplak kalmıştı.   Kimi zaman aynı pınardan su taşıdılar. Kimi zaman sessizce ...

Önsöz – Zehirin Kalbinde Büyüyen Işık

  Önsöz – Zehirin Kalbinde Büyüyen Işık Her masal bir “bir varmış”la başlar ama bazıları toprak kadar eski bir kalpten yürüyerek gelir...   Bu anlatı da onlardan biri.   Kökü bir bedduada gizli. Gölgesi dört çirkin çocukla büyüdü. Ve bir sabah... sabah olmadan doğan bir bebekle değişti her şey: Güven. Bu hikâye, yalnız bir kadının sevgisinden doğan öfkeyle; o öfkenin, toprağa bir zehir gibi sızmasıyla başlıyor. Ardından gelen çocuklar, birer kırgın meyve gibi düşüyor ağacın altına. Ve sonra, sessiz bir sabah — biri doğuyor. O doğduğunda, anne ve baba aynı anda gözlerini kapatıyor; geriye bir tek umut kalıyor: kendisi gibi doğmayanları bile sevebilen bir kalp. Masal, beddua ile başlıyor belki,   Ama her bölümde iyiliğin, sabrın, affetmenin nasıl devrim yarattığına tanık oluyoruz.   Zehirli bir ağacın altında kurulan sofra, en sonunda şifaya dönüşüyor.   Çirkinliğin sadece yüzde değil, kalpte saklı olduğunu görürken, güzelliklerin de ...

Duyuru

  Duyuru  BİR MASAL BAŞLIYOR… AMA BU MASAL BAŞKA Yarın…   Karanlıkla büyüyen bir ağaç…   Anne karnında susan bir lanet…   Ve doğduğunda  güven  taşıyan bir bebek.  Bu öyle bir masal ki;   Ne tamamen geçmişe gömülü,   Ne de yalnızca geleceğe fısıltı… Bu bir kehanetin, bir aşkın, bir affın, bir ışığın hikâyesi.   Ve bir kadının ettiği bedduanın, tüm bir kasabanın kaderini değiştirdiği topraklarda geçiyor. GÜVEN’in hikâyesi geliyor…   Bir çocuğun, lanetli meyvelerin gölgesinde doğup, iyiliğin kökünü yeniden canlandırdığı büyülü bir serüven.  9 bölümlük “Zehirli Ağacın Çocukları” masal serisiyle;   – İyiliğin gölgede nasıl yeşerdiğini   – Affın doğayı bile değiştirebileceğini   – Ve bazen en güçlü ışığın, en kırık kalpten çıktığını okuyacaksınız.  Her bölümde su gibi akan bir anlatı…   Her satırda insan kalbine dokunan bir ses…  İlk bölüm çok ...

İYİLİĞİN MÜKAFATI

 

İşte serinin genişletilmiş, ayrıntılı özeti! Gölgeler ve Işık: Kehanetin Çocuğu – Sonsuz Döngünün Hikayesi

Gölgeler ve Işık: Kehanetin Çocuğu – Sonsuz Döngünün Hikayesi   Bu destan, bir kadim kehanetin, iyilik ve kötülüğün sonsuz çatışmasının, insan ruhunun umudu ve direnciyle nasıl zafer kazandığını anlatıyor. Yedi kötülük kraliçesi, dünya üzerinde mutlak bir karanlık kurmayı amaçlarken, dört iyilik kraliçesi ve kehanetin ışığını taşıyan bir mucize bebek, bu karanlığın karşısında insanlığın direncini yükseltiyor.   Dünya, yıkımın eşiğindedir.   İnsanlar artık umudu unutmuş, gökyüzü yıldızlarını terk etmiş, savaşlar, acılar ve umutsuzluk topraklara kök salmıştır. Ancak karanlığın büyümesine karşı, kadim tanrıçalar bir seçim yapar—içinde saf ışık taşıyan bir varlık dünyaya gelecek.   Ve o bebek doğduğunda, kötülüğün hükümdarları onun varlığını derhal fark ederler.   Kötülüğün Yedi Kraliçesi: İnsanlığı Sindirmek İçin Gelen Kaos   Bu dünyada, gölgelere hükmeden, karanlığı taşıyan ve umudu yok eden yedi kraliçe vardır. Her biri benzersi...

8 bölüm Gölgeler ve Işık: Sonsuz Döngünün Başlangıcı Son Bölüm: Kötülüğün Mührü ve Kehanetin Sonsuz Uykuya Dalışı

  Son Bölüm: Kötülüğün Mührü ve Kehanetin Sonsuz Uykuya Dalışı   Kasaba, son büyük çatışmadan çıkmıştı.   Umbra Noctis’in sonsuz karanlığı,   Velmoria’nın zihinleri kontrol eden sisleri,   Zyphora’nın ölümcül zehirleri,   Nyxara’nın yıldızsız boşluğu,   Malvera’nın şiddetli fırtınaları,   Morganta’nın yıkıcı alevleri,   Ve Serpenthia’nın aldatıcı illüzyonları,  Liora tarafından alt edilmişti.   Ancak iyilik kraliçeleri bunu kalıcı hale getirmeliydi.   Kötülüğün Mührü İyilik kraliçeleri dünyanın en eski kutsal topraklarına doğru ilerledi.   Kötülük kraliçeleri hapsedilmek üzere burada mühürlenecekti.   Seraphine elini kaldırdı, Elyndra toprakların enerjisini kullanarak mühürü tamamladı, Noctavia gökleri açtı, ve Aurielle son ışığı yayarak bu karanlık varlıkları sonsuza dek durdurdu.   Ve böylece, kötülüğün yedi yüzü, kadim mühürlerin ardına kilitlend...

Gölgeler ve Işık: Morganta’nın Alevleri Bölüm 6: Ateşin Öfkesi ve Umudun Zaferi

  Bölüm 5: Rüzgarın Öfkesi ve Umudun Zaferi   Kasaba, Nyxara’nın yıldızsız boşluğundan yeni çıkmıştı, ancak şimdi doğa bile karşılarına düşman olmuştu.   İlk başta herkes hava değişimini normal karşıladı. Ancak birkaç saat içinde rüzgarlar kuvvetlenmeye başladı.   Malvera’nın Sessiz Gelişi   Rüzgarlar hızlandı.   Gecenin ilerleyen saatlerinde, kasabanın üzerindeki bulutlar toplanmaya başladı.   Şehir halkı, ilk başta bunu bir yağmur fırtınası sanıyordu.   Ancak rüzgar o kadar güçlüydü ki, evlerin çatılarından parçalar sökülmeye başladı.   İnsanlar panik içinde evlerine kaçtı.   Ancak gök gürültüsü o kadar kuvvetliydi ki, yer bile titriyordu.   Malvera, doğanın öfkesiyle gelmişti.   Benim rüzgarlarım her şeyi yıkacak! Umudunuz, kasırganın içinde kaybolacak!"  Kasabanın Çöküşü İlk önce çarşı meydanı yok oldu.   Sonra sokak lambaları devrildi.   İnsanl...

7 bölüm Gölgeler ve Işık: Serpenthia’nın Aldatmacası Bölüm 7: Gerçek ve Yalan Arasındaki Çizgi

  Bölüm 7: Gerçek ve Yalan Arasındaki Çizgi  Kasaba halkı, Morganta’nın alevlerinden yeni çıkmıştı, ancak şimdi gerçeklik kayboluyordu.   İlk başta herkes her şeyin normal olduğunu düşündü. Ancak saatler geçtikçe bazı şeylerin yanlış olduğunu fark ettiler.   Serpenthia’nın Sessiz Saldırısı  Kasaba halkı zamanın akmadığını fark etti.   Güneş hiç hareket etmiyordu.  Saatler geçtikçe, gökyüzünün rengi değişmedi.   Bir adam, çarşı meydanına yürüdü, ancak adım attığında aynı noktada kaldığını fark etti.   Bir kadın  kapısını açmaya çalıştı, ancak kapı açılmadı—çünkü aslında orada değildi.   Bir çocuk, annesine seslendi, ancak ses çıkmadı.   Serpenthia, gerçeklikten yavaşça anıları silmeye başlamıştı.   "Gerçek, yalnızca benim izin verdiğim kadardır. Siz, hiçbir zaman burada değildiniz!"   Kasaba halkı panikle birbirine bakmaya başladı.   Ancak hiçbir şey net değildi....