Ana içeriğe atla

Kayıtlar

eğlenceli öğrenme etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gölgeler ve Işık: Morganta’nın Alevleri Bölüm 6: Ateşin Öfkesi ve Umudun Zaferi

  Bölüm 5: Rüzgarın Öfkesi ve Umudun Zaferi   Kasaba, Nyxara’nın yıldızsız boşluğundan yeni çıkmıştı, ancak şimdi doğa bile karşılarına düşman olmuştu.   İlk başta herkes hava değişimini normal karşıladı. Ancak birkaç saat içinde rüzgarlar kuvvetlenmeye başladı.   Malvera’nın Sessiz Gelişi   Rüzgarlar hızlandı.   Gecenin ilerleyen saatlerinde, kasabanın üzerindeki bulutlar toplanmaya başladı.   Şehir halkı, ilk başta bunu bir yağmur fırtınası sanıyordu.   Ancak rüzgar o kadar güçlüydü ki, evlerin çatılarından parçalar sökülmeye başladı.   İnsanlar panik içinde evlerine kaçtı.   Ancak gök gürültüsü o kadar kuvvetliydi ki, yer bile titriyordu.   Malvera, doğanın öfkesiyle gelmişti.   Benim rüzgarlarım her şeyi yıkacak! Umudunuz, kasırganın içinde kaybolacak!"  Kasabanın Çöküşü İlk önce çarşı meydanı yok oldu.   Sonra sokak lambaları devrildi.   İnsanl...

Çukura Düşen Benekli

  Çukura Düşen Benekli Sultan, duygusal bir çocuktu ve hayvanları çok severdi. Her  fırsatta onlarla konuşur, onları beslemek için elinden geleni yapardı. Bir gün  Sultan, kardeşi Sema ile birlikte inekleri beslemek için meraya götürdü.  Komşuları Mehmet Amca, tarlasında su olduğunu fark etmiş ve oldukça büyük çukurlar açarak suyu bulmayı umarak tarlasında çalışmalara başlamıştı.  Sultan, şarkılar ve türküler eşliğinde ineklerin beslenmesi için ellerinden geleni yapıyordu. En sevdiği inek ise Benekli'ydi. Benekli, lezzetli yiyeceklerin  peşinde giderken yanlışlıkla Mehmet Amca'nın tarlasına girmişti. Sultan, Benekli'nin olmadığını fark edince paniğe kapıldı ve etrafına bakındı, ancak Benekli ortalıkta görünmüyordu. Kardeşine  seslendi. Diğer inekleri bir araya toplayarak  kardeşine teslim etti. Sultan, panik içinde Benekli'yi aramaya koyuldu.  Her yere baktı, ancak  benekliyi bulamadı. Mehmet Amca'nın tarlasına baktı, yine bir şey göreme...

SON BÖLÜM: YARINLARI İNŞA ETMEK

  SON BÖLÜM: YARINLARI İNŞA ETMEK  Güneş, kamp alanını son kez aydınlatıyordu. Çocuklar, çadırlarını toplarken içlerinde garip bir his vardı. Burada geçirdikleri günler boyunca öğrendikleri her şey, onları farklı insanlar yapmıştı. Doğa, teknoloji, etik, bilim ve insan ilişkileri... Bütün bu deneyimler, onların düşüncelerini şekillendirmişti. Ama şimdi, evlerine dönme vakti gelmişti.   Sinem Hanım çocukları etrafına topladı. Gözlerinde gurur vardı.   "Bu yolculuğa başladığımızda sadece keşfetmek istiyordunuz. Ama şimdi fark ettiniz ki sizler artık sadece keşfetmiyorsunuz, geleceği inşa etmeye hazırlanıyorsunuz."   Çocuklar sessizce ona baktılar. Gerçekten de düşünceleri değişmişti. Bir zamanlar sadece oyun oynayan, eğlenen çocuklardı. Ama artık dünya hakkında büyük fikirleri vardı.   Araçlara binip kamp alanından ayrıldılar. Yol boyunca sohbet ettiler, yaşadıkları deneyimleri yeniden hatırladılar. Sofia camdan dışarı bakarken iç çekti:...

ALTINCI BÖLÜM: ORMANIN ÇIĞLIĞI

  ALTINCI BÖLÜM: ORMANIN ÇIĞLIĞI Sabahın ilk saatlerinde kamp alanında bir huzursuzluk vardı. Henüz gün ağarmamıştı, ama ormanın derinliklerinden gelen garip bir gürültü çocukları uykularından çekip aldı.   Sofia, gözlerini ovuşturarak çadırdan dışarı çıktı. Emil hâlâ uykulu bir hâlde mırıldandı: "Neler oluyor?"  Hızla Sinem Hanım’ın yanına gittiler. Kamp alanında bulunan herkes endişeliydi. O sırada gürültünün ne olduğu ortaya çıktı: motor sesleri. Ağır makineler ormanın içine dalmış, hızar sesleri yankılanıyordu.   Çocuklar hızla güvenli bir mesafeye ilerleyerek olanları gözlemlemeye başladı. Katana gözlerini kocaman açtı: "Ağaçları kesiyorlar!"  Turuncu kıyafetli işçiler, ormanın yasak bölgesinde devasa ağaçları birer birer kesiyordu. Bu bölgede orman koruma yasaları vardı, ancak sabahın erken saatlerinde kimsenin fark etmeyeceğini düşünerek işe koyulmuşlardı.   Ravi hiddetle fısıldadı: "Bunu nasıl yapabilirler? Orman bizim yaşam kaynağımı...

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: TEMİZ BİR GELECEK

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: TEMİZ BİR GELECEK  Sabah kamp alanında hafif bir telaş vardı. Bugün, tüm çocuklar için büyük bir sorumluluk günüydü: çevre temizliği yapacaklardı. Sinem Hanım sabahın erken saatlerinde kampın ortasında çocukları etrafına topladı.   "Bugün çok önemli bir göreve başlıyoruz. Hep birlikte yaşadığımız alanı temizleyeceğiz ve çevre bilincinin ne kadar değerli olduğunu göreceğiz. Bir yerin temiz ve sağlıklı olması, insanların yaşam kalitesini doğrudan etkiler. Kirli ve bakımsız bir yerin içinde yaşamak, insanların düşüncelerini, enerjisini ve hatta hayallerini bile etkileyebilir," dedi.   Sofia heyecanlıydı. "Harika! Hem doğayı koruyacağız hem de birlikte çalışacağız!" dedi büyük bir coşkuyla.   Ancak, aralarında endişeli olan biri vardı: Ravi. O, gelişmemiş bir bölgeden, büyük şehirlerin çok uzağında bulunan dar sokaklardan gelmişti. Bu kamp onun için zaten büyük bir değişimdi, ama bugün yapılacak temizlik onun düşüncelerini derinden sarsıyor...

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: KENDİNİ BULMAK

   ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: KENDİNİ BULMAK Akşam kamp ateşinin etrafında toplanan çocukların yüzlerinde yorgunluk vardı, ama bu yorgunluk öğrenmenin ve keşfetmenin verdiği tatlı bir huzurdu. Gün boyunca karşılaştıkları zorlukları birlikte aşmışlardı sadece teknik değil, duygusal engeller de vardı.   Sinem Hanım ateşin çıtırtıları arasında çocuklara dönerek sordu:   "Bugün çok şey yaşadık. Şimdi kendinize bir soruyu sormanızı istiyorum: Bugün ne öğrendiniz?"  Sofia, ateşin ışığında ellerini dizlerine koyarak derin bir nefes aldı. "Eskiden her şeyi kendim yapmaya çalışırdım,"  dedi. "Ama bugün, bir sorunu çözmek için başkalarının fikirlerine de ihtiyacım olduğunu fark ettim. Birlikte düşününce daha güçlü oluyoruz." Yanında oturan Emil başını salladı. "Evet, ben de sürekli hızla ilerlemek istiyorum. Ama bazen yavaşlamak ve detaylara bakmak gerekiyor. Bugün bunu öğrendim."   Li, defterini kapatarak gülümsedi. "Bugün ilk kez gerçekten kendimi duyurdum. ...

Plüton – Bilinmeyenin Eşiğindeki Son Macera

  Plüton – Bilinmeyenin Eşiğindeki Son Macera   Bilge Ruh, çocukları geri dönüş hazırlıkları yaparken izliyordu. Uzayın sonsuz karanlığı içinde, Dünya’ya dönüş için enerjileri çok azalmıştı. Ancak Ali huzursuzca etrafa bakıyordu.   — “Doğrusu burada tüm gezegenleri ziyaret ettik. Açıkçası Plüton’u da görmeden gitmeyelim,” dedi.   Herkes birbirine baktı. Yiyecekleri tükenmiş" enerjileri  çok düşük ve yolculuk her zamankinden daha tehlikeli hâle gelmişti. Ama Plüton’u görmeden geri dönmek onlara eksik bir keşif gibi hissettiriyordu.   Bilge Ruh gözlerini kısarak konuştu.   — “O halde oylama yapalım! Hiç yiyeceğiniz kalmadı. Buna rağmen gitmek istiyor musunuz?”   Bir anlık sessizlik oldu. Murat nefesini tutmuş, Ela kararsızca ellerini ovuşturmuştu.   Deniz yüksek sesle konuştu.   — “Eğer buraya kadar geldiysen, tamamlamadan dönmek olmaz!”   Efe gözlerini kocaman açtı.   — “Eksik ka...

Bölüm 2: Merkür – Ateşin ve Buzun Dansı!

  Bölüm 2: Merkür – Ateşin ve Buzun Dansı! Uzayın sonsuz karanlığında süzülen dokuz küçük kâşif, ilk gezegenleri olan Merkür’e yaklaşıyorlardı. Gezegenin yüzeyi gri, çukurlarla dolu ve ürkütücü bir sessizlik içinde görünüyordu.   Murat, Dünya’daki manzaraları hatırlayıp başını iki yana salladı.  — Burada ne ağaç var ne de hava. Sanki ölü bir gezegene gelmişiz gibi!   Ali, bilimsel yönünü konuşturarak cevap verdi:   — Aslında burası tam olarak ölü değil. Ama atmosferi olmadığı için Dünya gibi canlılık barındırmıyor. Sadece taş, kayalar ve eski kraterler var!   Tam o anda  Bilge Ruh, derin bir kahkaha attı ve çocuklara döndü.   — Hoş geldiniz, genç kaşifler! Merkür, Güneş’e en yakın gezegen ama en sıcak olanı değil! Çünkü en sıcak gezegen unvanı Venüs’e ait!   Ela şaşkınlıkla gözlerini açtı:   Nasıl yani? Güneş’e en yakın gezegen daha sıcak olmalı,  öyle değil mi? Bilge Ruh elini kaldırarak açıklamay...

Luna’nın Dokunuşu

 Luna’nın Dokunuşu Başlangıçta hiç istemiyordu. Evde bir hayvan beslemek… Hele bir kedi… Kendi korkuları vardı, alışkanlıkları vardı. Ama küçük bir çocuğun gözleri bazen dünyayı değiştirebilir. Kızının ısrarları, gözlerindeki o masum özlem, yalnızlığını anlatışı… Bir anne, çocuğunun mutsuzluğuna uzun süre kayıtsız kalamazdı. Sonunda, içindeki tüm tereddütlere rağmen, bir kedi aldı. Luna adını verdiler.   Luna eve ilk geldiğinde çekingen, ürkekti. Ama kısa sürede evi dolduran neşeye dönüştü. Kızının yalnız oyunlarını paylaştı, gece sessizce yanına sokuldu. O küçük patiler, boşluğu sessizce dolduran yıldızlar gibiydi. Geceleri usulca gelip sarılır, soğuk günlerde içleri ısıtan bir dokunuş olurdu. O küçük canlı, evde hiç duyulmayan bir müziğin notalarını tamamlıyordu.   Bir gün Luna’yı kucağına aldığında, içindeki eski korkuların kırıldığını hissetti. Sanki yıllardır kilitli bir kapı açılmıştı. Belki sevgi, böyle şeyleri değiştiriyordu. Belki bir küçük patinin doku...

Merhaba arkadaşlar

 Küçük bir mola veriyorum. Bugün çok hastayım. Yarın daha iyi hisseder isem yeni bir seri ile başlayacağım. Saygılarımla. 28.04.20257 Mesime Elif Ünalmış 

Ritim Şehri Kalp

  Ritim Şehri Kalp Fatih, konuşan organlar şehrindeki macerasına devam ediyordu. Mide ve Beyin’le yaptığı dostluk, ona daha sağlıklı seçimler yapma konusunda çok şey öğretmişti. Ama bir gün göğsünde ritmik bir melodi hissederek durdu. Bu melodiyi dinlemeye çalışırken bir ses yankılandı:   "Ta-da! İşte buradayım! Ben senin Kalbin. Vücudun DJ’i, ritim ustası ve sevgi fabrikasının yöneticisi! Konuşan organlar şehrinde en keyifli sohbetleri benimle yapmaya hazır ol!" Fatih bir kahkaha atarak cevap verdi: "Kalp, sen de mi? Söyle bakalım, senin için neler yapabilirim?" Kalp, melodik bir şekilde konuşmaya başladı:   "Ben ritimle çalışırım, Fatih. Doğru beslenirsen, ritim şovlarım harika olur. Ama yanlış seçimler yaparsan, 'vurmalı' bir kriz yaşayabiliriz. Mesela, avokado, ceviz, somon balığı ve ıspanak... Bunlar benim en sevdiğim orkestranın solistleri! Ayrıca kırmızı meyveler, özellikle nar ve çilek, damarlarımdaki nota akışını hızlandırır." Fatih başını...

KONUŞAN ORGANLAR Profesör Beyin'in Yolculuğu

 KONUŞAN ORGANLAR   Profesör Beyin'in Yolculuğu Fatih, abur cuburlarla dolu bir dünyada yaşamaya devam ediyordu. Renkli şekerlemeler, çıtır cipsler, gazlı içeceklerin kabarcıkları onun dünyasının yıldızlarıydı. Ancak bu alışkanlıklar, Fatih’i çoğu zaman enerjisiz, halsiz ve kafası karışık bir halde bırakıyordu. Bir gün aynada kendine bakarken bir karar verdi: *"Belki de bir şeyleri değiştirmeliyim."* İşte tam o sırada beyninden bir ses yükseldi:  "Fatih! Burada Profesör Beyin. Seni yıllardır izliyorum ve artık müdahale zamanı geldi. Zihinsel kalemiz yıkılmadan önce işleri düzeltmeliyiz. Haydi, sağlıklı bir yaşama doğru birlikte yolculuğa çıkalım!"   Fatih, beyninin bu konuşmasından hem etkilenmiş hem de şaşırmıştı. Ama Profesör Beyin ikna yeteneğini esprili bir şekilde göstermeye devam ediyordu:   "Unutma, Fatih, beynini mutlu etmek demek zeki fikirlerle dolu bir yaşam sürmek demektir. Einstein bile gurur duyar!" Ertesi sabah Fatih, kahvaltıda abu...

KONUŞAN ORGANLAR

Hoş geldiniz! Bugün, "Konuşan Organlar" serisi ile insan bedenine bambaşka bir perspektif kazandırmayı amaçlıyoruz. Bu seri, her bir organımızı birer anlatıcı olarak ele alıyor; kendi hikayelerini, işlevlerini ve bizlerle olan etkileşimlerini anlatıyor. Amacımız, içsel dünyamızın büyüleyici düzenini keşfetmek, farkındalığımızı artırmak ve bedenimizin kıymetini bir kez daha hatırlamak. Her biri hayatımızın merkezinde, sessiz ama hayati görevlerle meşgul organlarımızı, bu defa sessizliği bozarak konuşturuyoruz. Kalbimiz nasıl atmaya başladı? Beynimizin ilham dolu kıvrımlarında neler gizli? Akciğerlerimiz her nefeste neler hissediyor? İşte bu seri, tüm bu soruları eğlenceli ve öğretici bir dille yanıtlıyor. Hep birlikte, organlarımızın gözünden dünyaya bakmaya hazır olun. Bilimle sanatı bir araya getiren bu anlatım, sizi hem güldürüp hem düşündürecek. Haydi, şimdi perdeyi açıyoruz! İçsel kahramanlarımız konuşmaya başlıyor 18.04.2025 Mesıme Elif Ünalmış 

Hastane Yolları

  Hastane Yolları Ertesi gün Melis Hanım ve Ahmet Bey, Can’ı birlikte büyük hastaneye götürdü. Doktorlar Can için hemen yatış işlemlerini başlattı. Gerekli tetkikler yapıldıktan sonra,  Can’ın tedavisi için Ankara’ya gitmesinin daha uygun olacağına karar verildi. Bebeğin sevki, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastanesi’ne  yapıldı.  Yaşadıkları küçük kasabadan ertesi gün ayrılıp Ankara’ya doğru yola çıktılar. Ahmet Bey zor da olsa işinden izin almıştı. Can, annesinin kucağında uzun kirpikleriyle mışıl mışıl uyuyordu. Melis Hanım Can’ın durumuyla ilgili yakınlarına haber verdi. Duyan duymayana söyledi, kadıncağız her seferinde olanları yeniden anlattı. Eş dost kadını teselli etti etmesine ama... “Ateş,” diye düşündü Melis Hanım, “Ateş düştüğü yeri yakar.”  Mamak’taki hastaneye  bebeği yatırdılar. Kendileri de derme çatma bir otele yerleşti. Tedavinin uzun süreceğini öğrendiler. Ahmet Bey geri dönmek zorunda kaldı. Can’ın tedavisi için Melis Hanım tüm s...

Beyaz Örtünün Altındaki Bahar

  Beyaz Örtünün Altındaki Bahar Nisan ayının ikinci haftasında, kuş cıvıltıları ve uyanan doğanın sesiyle dolu bir sabaha uyanmayı bekleyen yavru kuş, gözlerini açtığında gördüğü manzara karşısında hayrete düştü. Gece boyunca, sessizce inen beyaz örtü tüm dünyayı sarıp sarmalamıştı. "Anne, bak! Her yer bembeyaz olmuş. Ama çok soğuk, biz bahara merhaba diyecektik!" diye cıvıldadı yavru kuş, sesi endişeliydi. Anne kuş yuvasının kenarına yaklaşıp dışarıya baktı. "Evet yavrum, doğa bazen bizi şaşırtabilir. Ama bu geçici. Sabırlı olalım, bahar yine bizimle olacak," dedi. Yavru kuş bu duruma biraz daha alışmaya çalışırken, bir fikir ortaya attı: "Anne, beyaz örtünün altında saklanan bahar hazinelerini keşfetmeye çalışalım mı?" Anne kuş gülümseyerek cevap verdi: "Bu biraz tehlikeli olabilir yavrum. Ama istersen sana bu beyaz örtünün getirdiği güzellikleri anlatayım."  Anne kuş, kar yağışının da aslında başka canlılara ne kadar mutluluk getirdiğini, su k...

Sevimli Geyik ve Şahin’in Dostluğu

  Sevimli Geyik ve Şahin’in Dostluğu Bir yaz sabahı, ormanın yemyeşil kucağında küçük ve sevimli bir yavru geyik, sürüsünden ayrı düşmüştü. Çevresindeki ağaçlar ve çiçekler her zamanki gibi rengarenkti, ama yavru geyiğin kalbi korku ve yalnızlıkla doluydu. Ailesini bulmak için çaresizce ormanda dolanıyordu. Karnı da iyice acıkmıştı ve bir yandan beslenmeye çalışıyordu. Bu sırada, rengarenk tüyleriyle etrafta süzülen bir şahin, yüksekten yavru geyiği fark etti. Şahin, geyiğin çaresiz hâlini görünce yanına kondu. Geyik, ürkerek geri çekildi, ama şahin onu nazik bir sesle selamladı: "Sen tek başına dolaşmaktan korkmuyor musun, küçük dostum?" diye sordu. Geyik üzgün bir şekilde cevapladı, "Aslında ailemi arıyorum. Sürü hâlinde dolaşırken o kadar lezzetli bir ot yığını buldum ki, zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişim. Kafamı kaldırdığımda sürü çoktan gitmişti. Avazım çıktığı kadar bağırdım ama sesimi kimse duymadı. Zavallı annem şimdi ne kadar üzülmüştür kim bilir…" Şah...

DENİZLERİN FERYADI: EFE'NİN UMUT HİKAYESİ

  DENİZLERİN FERYADI: EFE'NİN UMUT HİKAYESİ Efe yaz tatilini annesiyle birlikte deniz kenarında geçirmeyi büyük bir heyecanla bekliyordu. Ancak onun içindeki bu coşku, denize dalışıyla yerini karmaşık bir duygu seline bıraktı. Dalgıç gözlüğünü takıp denizin altına baktığında gördükleri, onu hem şok etti hem de üzdü. Plastik şişeler, poşetler ve atıklarla dolu deniz tabanı, Efe'nin içinde buruk bir isyan uyandırdı. "Eğer bu kadar kirliyse denizler, neden kimse bir şey yapmıyor?" diye düşündü kendi kendine. Gördükleri gözlerinin önünden gitmiyordu. Efe’nin hayalinde denizlerin masmavi olması gerekirken gördüğü bu kirlilik, onun çocuk kalbini derinden yaralamıştı. Annesine döndüğünde, sesi titrek bir şekilde sordu: “Anne, insanlar neden denize bu kadar zarar veriyor? Büyükler neden bunu önemsemiyor?” Efe'nin annesi derin bir iç çekerek ona şefkatle sarıldı. "Maalesef, bazen insanlar sadece kendi hayatlarına odaklanıyor, doğanın ihtiyaçlarını unutuyor," dedi...

Paylaşmanın Gücü

  Paylaşmanın Gücü Güzel bir bahar gününde küçük Başak, annesiyle birlikte parka gitmek üzere evlerinden çıktı. Yol boyunca kuş sesleri, rengârenk çiçekler ve ağaçların şenlikli görüntüsü Başak’ın neşesini artırıyordu. Ancak sokak köşesine vardıklarında, huzur dolu bu tablo yerini acımasız bir manzaraya bıraktı. İki kedi, çöp konteynerının etrafında vahşice birbirleriyle kavga ediyordu. Başak bu sahneye ilk kez tanık olmuştu ve içi hüzünle dolmuştu. Bencilce davranıp diğer kedilere bir parça bile bırakmayan hırçın kediye şaşkınlıkla bakarken, kendini tutamayıp annesine dönerek, “Anne, neden paylaşmıyorlar? Bırak onları ayırayım, böylece herkes yiyebilir,” dedi. Annesi, hırçın kedinin oldukça sinirli olduğunu ve müdahale etmeye kalkışırlarsa zarar görebileceklerini açıkladı. Ancak bu manzara onun da huzurunu bozmuştu. Çevresine bakındı ve ağacın dalından düşmüş bir çubuğu fark etti. Yavaşça ilerleyip çubuğu yerden aldı ve kedilerin dikkatini çekmeden etleri çubukla farklı köşelere d...

Köyü Sel Bastı

  Köyü Sel Bastı  Etrafı kayalardan oluşan, çukur bir daireyi andıran, yeşil ve yer yer suların aktığı şirin bir köyde yaşıyordum. Kayaların hemen eteğinde ceviz ağaçları bulunuyordu. Sonbahara doğru olgunlaşan cevizler yavaş yavaş toplanmaya başlanmıştı. Ancak ceviz ağaçlarının uç dallarına ulaşmak pek mümkün olmuyordu. Rüzgârın çok şiddetli estiği zamanlarda, köylüler sabah erkenden ceviz ağaçlarının altında rüzgârın etkisiyle dökülen cevizleri topluyordu. Ben de erkenden kalkıp ağabeyimle birlikte ceviz toplamaya koyuldum.   Cevizleri toplarken korkulu anlar yaşadığımız oluyordu. Kayalardan dökülen parçalar paldır küldür aşağıya yuvarlanıyordu. Evimiz ise, bu kayaların tam dibindeydi. Çoğu zaman evimizin önünde oynarken dökülen kaya parçalarının sesiyle korkup kaçardık. Kafamı kaldırıp baktığımda koca koca kayalar görüyor, ürküyordum. İçimden, “Bu kayalar yerinden koparsa yaşama şansımız olmaz,” diye düşünürdüm.   Ekim ayının bir pazar gecesi, korkunç bi...

Tişörtün Eteğindeki Lezzetli Pilav

  Tişörtün Eteğindeki Lezzetli Pilav Oldukça kalabalık bir ailenin çocuğuydum. Annem gün ağarmadan kalkardı. Bir yandan iş yaparken bir yandan da, “Haydi kalkın, dünyanın işi var, sizi mi bekleyeceğim?” diyerek söylenirdi. Kahvaltı esnasında ise herkese görev verirdi. Yoksa bunca işi yapmak imkânsızdı. Kimi kuzu güder, kimi de en küçük kardeşime bakardı. O gün benim ve benden 1 yaş küçük olan kardeşimle görevimiz kuzu gütmekti. Kahvaltı bittikten sonra annem azığımızı, yani şimdiki adıyla beslenmemizi hazırlayıp koymuştu. Ben azığı koluma taktıktan sonra annem omzuma dokunarak, “Sakın kuzuların kimsenin tarlasına girmesine izin vermeyin, bana laf getirmeyin.” diyerek sıkı sıkı tembih etmişti. Kuzu ve diğer hayvanları güderken en büyük suç, yanlışlıkla da olsa hayvanın başkasının tarlasına, bağına ya da bahçesine girmesiydi. Hele suçüstü yakalanırsan cezası ağırdı. Ailelerin çok kötü kavga etmesine sebep olabilirdi. Annemin bu kadar işin arasında tam rahat edeyim derken, birinin kap...