Ana içeriğe atla

Meğer Karıncalar da Susarmış

 

Meğer Karıncalar da Susarmış

Karıncalar hep dikkatimi çekmiştir. Genelde her çalışkan insanı karıncalara benzetirler. Karıncaların pek çok çeşidi var; atlıkarıncalar, atom karıncalar, irili ufaklı adını bilmediğimiz birçok çeşidi… Hızları farklı olsa da en önemli özellikleri değişmez; hepsi de çok çalışkandır. Ben sıkıldıkça onları seyreder, bazen de yardım ederdim. Almayı düşündükleri yiyecekleri onlara yaklaştırır, yorulmalarını engellerdim. Ama onlar yiyecekleri yuvalarına bırakıp hiç dinlenmeden geri döner, mesai bitimine kadar sürekli çalışırlardı. Geceleri çalıştıklarını hiç görmedim. Sanırım dinleniyorlardı. Ben ise karıncaların gece gündüz durmadan çalıştıklarını düşünürdüm. Meğer çalışma saatlerini hiç aksatmadıklarını ve çok erken saatte uyandıkları için “çalışkanlık lakabını” hak etmişlerdi. Bu çalışkan karıncalara ben de tanık oluyordum. Nokta kadar bir yiyeceği hiç üşenmeden kilometrelerce taşıyorlardı. Gıkını bile çıkarmazlardı.

Yalnız köylü karıncalar ile şehir karıncaları arasında sınıf farkı vardı. İnsanların aksine köylü karıncalar, şehirli karıncalara göre daha şanslıydı. Köylü karıncalar dilediğini yer, dilediği yerlerde yaşardı. Doğa onların en güzel eviydi. Genelde bahçelerde, tarlada, yaylada beslenirlerdi. Evlere pek girmezlerdi. Her türlü ihtiyaçlarını rahatlıkla elde ederlerdi. İnsanları rahatsız etmezlerdi. Köylüler de karıncalara karşı çok nazik davranır, onlara basmamaya ve zarar vermemeye özen gösterirlerdi.



Aradan yıllar geçti, biz de büyük şehre taşındık. Burada karıncalara çok fazla saygı duymuyorlardı. Karıncalar doğal evlerinden olmuş, kendi yaşam alanları insanlar tarafından ele geçirilmişti. Onlar da beslenebilmek için her fırsatta küçük bir kırıntı için bir yolunu bulup evlere girerlerdi. İnsanlar karıncaların evlerine girmelerine çok kızar, hakaret ederlerdi. Karıncalar ise yemek için türlü hakaretlere boyun eğmek zorunda kalırdı. Zamanla insanlar onları yok etmek için çeşitli ilaçlar icat etti. Ve bu ilaçlar o kadar etkiliydi ki bir damlası yüzlerce karıncanın ölümüne neden oluyordu. Bu durum beni çok üzerdi. Ben de kendimce bir çare bulmuştum. Evimizin bahçesinin bir köşesine şekerli yiyecekler, ince bulgur ve buna benzer hoşlarına gideceğini düşündüğüm yiyecekler dökerdim. Bütün karıncaların oraya gelmelerini sağlardım. Bütün ihtiyaçlarını burada temin eden karıncalar, evimize hiç girmezlerdi. Bu güzel karıncaları öldürmeden evimize girmelerine engel olduğum için mutluydum. Bu şekilde aynı toprakları paylaşmayı başarmıştık. Keşke tüm karıncalar, bu topraktaki karıncalar kadar şanslı olsalardı.



Bir gün yağmur yağdığında, bazı karıncaların yaprağın üzerine düşen yağmur damlasını içmeye çalışmasına şahit olmuştum. Onların su içebileceğini hiç düşünmemiştim. Aklımdan, “Bu karıncalar su ihtiyaçlarını nasıl gideriyorlar acaba?” diye geçirdim. Haftalar geçti, karıncalar yuvalarına çekildi. Kış gelmişti. Yaz boyunca taşıdıkları yiyecekleri tüketiyorlardı artık. Ben de karıncaları unuttum haliyle. Haftalar, aylar geçti. İlkbahardan sonra yaz geldi çattı. Yine karıncalar boy göstermeye başlamıştı.

Yine bir gün talihsiz bir olaya rastladım. Alışverişe giderken durakladım. Yazın insanlar, kedi ve köpeklerin susuz kalmaması için sokağa su kapları koyardı. Ben de bu su kaplarının birisinin yanından geçerken bir de ne göreyim: Derin bir kabın içinde ölen onlarca karınca! Ölen bedenleri suyun üzerinde yüzüyordu. Kabın kenarında ise arkadaşları isyan edip ağıt yakıyordu. Durum içler acısı görünüyordu. İçim cız etmişti. Ben de her zaman olduğu gibi karıncalara şekerli yiyecekler hazırladım. Yanına da küçük, düz bir tabağa su damlası koydum. Boğulmadan içmeyi başarsınlar diye... Bu küçük canlılar da meğer su içermiş."Meğer karıncalar da susarmış."

“En küçük canlıya bile sevgi gösterin, çünkü bu dünya hepimizin"
13.03.2025
Mesime Elif Ünalmış
SORU VE YANITLARI

1. Karıncalar genelde çalışkan insanlarla neden benzetilir? 
Çünkü çok çalışkan oldukları ve disiplinli bir yaşama sahip oldukları için.

2. Köylü karıncalar ve şehirli karıncalar arasındaki temel fark nedir? 
Köylü karıncalar daha doğal ve rahat bir yaşam sürerken, şehirli karıncalar insanlar tarafından daha fazla baskıya maruz kalır.

3. Yazar karıncalara nasıl yardımcı oluyordu? 
Onlar için şekerli yiyecekler ve su kapları koyarak evlerinden uzakta beslenmelerini sağlıyordu.

4. Karıncalar su içebilir mi? 
Evet, karıncalar su içer ve su ihtiyaçlarını doğadan karşılar.

5. Yazarın gördüğü en üzücü olay neydi? 
Derin bir kabın içinde boğulan karıncaları görmek ve arkadaşlarının bu duruma ağıt yakması.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...