Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Genel hikayeler etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

1. BÖLÜM – ZEHRİN KÖKÜ: ÜÇ KADER, BİR LANET

   1. BÖLÜM – ZEHRİN KÖKÜ: ÜÇ KADER, BİR LANET  “Her aşk bir meyve gibi çiçeklenir.   Ama kimse kabuğunun altında büyüyen zehri bilmez.” Yıllar önce, Gölgeli Kasaba henüz bu kadar suskun değildi. Pazar günleri sokaklardan kahkaha geçer, teneke çaydanlıklar en az bir çiçekle kaynardı.   Ama o yıl, bir aşk büyüdü kasabada. Ve bu aşkın kökü bir gün toprağı zehirleyecekti. Mehmet — halkın “Çökelekçi Mehmet” dediği genç, dürüst ve her sabah aynı türküyle süt taşıyan bir delikanlı.   Filiz — annesi ölmüş, babası hastalıklı bir kız; güzelliği dillere destan, çehresi bir tül gibi.   Ve o üçüncüsü... adı hatırlanmayan, ama yüzü unutulmayan kadındı:   Gargamel burunlu, çirkin suratlı, sessizce sevip gürültüyle lanetleyen kadın. Mehmet ve Filiz önce göz göze geldi.   İkisi de yoksuldu, ikisi de dünyada sadece birbirini seçebilecek kadar çıplak kalmıştı.   Kimi zaman aynı pınardan su taşıdılar. Kimi zaman sessizce ...

Önsöz – Zehirin Kalbinde Büyüyen Işık

  Önsöz – Zehirin Kalbinde Büyüyen Işık Her masal bir “bir varmış”la başlar ama bazıları toprak kadar eski bir kalpten yürüyerek gelir...   Bu anlatı da onlardan biri.   Kökü bir bedduada gizli. Gölgesi dört çirkin çocukla büyüdü. Ve bir sabah... sabah olmadan doğan bir bebekle değişti her şey: Güven. Bu hikâye, yalnız bir kadının sevgisinden doğan öfkeyle; o öfkenin, toprağa bir zehir gibi sızmasıyla başlıyor. Ardından gelen çocuklar, birer kırgın meyve gibi düşüyor ağacın altına. Ve sonra, sessiz bir sabah — biri doğuyor. O doğduğunda, anne ve baba aynı anda gözlerini kapatıyor; geriye bir tek umut kalıyor: kendisi gibi doğmayanları bile sevebilen bir kalp. Masal, beddua ile başlıyor belki,   Ama her bölümde iyiliğin, sabrın, affetmenin nasıl devrim yarattığına tanık oluyoruz.   Zehirli bir ağacın altında kurulan sofra, en sonunda şifaya dönüşüyor.   Çirkinliğin sadece yüzde değil, kalpte saklı olduğunu görürken, güzelliklerin de ...

7 bölüm Gölgeler ve Işık: Serpenthia’nın Aldatmacası Bölüm 7: Gerçek ve Yalan Arasındaki Çizgi

  Bölüm 7: Gerçek ve Yalan Arasındaki Çizgi  Kasaba halkı, Morganta’nın alevlerinden yeni çıkmıştı, ancak şimdi gerçeklik kayboluyordu.   İlk başta herkes her şeyin normal olduğunu düşündü. Ancak saatler geçtikçe bazı şeylerin yanlış olduğunu fark ettiler.   Serpenthia’nın Sessiz Saldırısı  Kasaba halkı zamanın akmadığını fark etti.   Güneş hiç hareket etmiyordu.  Saatler geçtikçe, gökyüzünün rengi değişmedi.   Bir adam, çarşı meydanına yürüdü, ancak adım attığında aynı noktada kaldığını fark etti.   Bir kadın  kapısını açmaya çalıştı, ancak kapı açılmadı—çünkü aslında orada değildi.   Bir çocuk, annesine seslendi, ancak ses çıkmadı.   Serpenthia, gerçeklikten yavaşça anıları silmeye başlamıştı.   "Gerçek, yalnızca benim izin verdiğim kadardır. Siz, hiçbir zaman burada değildiniz!"   Kasaba halkı panikle birbirine bakmaya başladı.   Ancak hiçbir şey net değildi....

Bölüm 3: Zehir ve Direniş

  Bölüm 3:  Zehir ve Direniş  Kasaba, Velmoria’nın zihinsel sisinden kurtulmuştu, ancak gerçek kabus henüz başlamamıştı. Çünkü bu sefer, düşman sadece akılları değil, bedenleri de hedef alacaktı.   Kasabanın sokaklarında garip bir koku yayılmaya başladı. İlk başta kimse fark etmedi. Ancak sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, insanlar nefes almakta zorlandıklarını fark ettiler. Bitkinlik, halsizlik ve açıklanamayan acılar kasabayı ele geçirmişti.  Zyphora’nın Sessiz Katliamı  Kasaba  zehir kokuyordu.   Önce su değişti. Çeşmelerden akan su acı bir tat bırakıyordu. Kimse içemedi.   Sonra hava değişti. Nefes almak zorlaştı. İnsanlar boğazlarında yanma hissetti.   Ve ardından, ilk bayılmalar başladı.   Zyphora,  zehirli büyülerin efendisi, kendi zehirli fısıltılarını kasabanın üzerine bir lanet gibi yaymıştı.   "Beni unutmuş muydunuz? Gerçekten mi? Size hatırlatacağım: Yaşam, benim zehirlerim karşısın...

ÔZET Gölgeler ve Işık: Karanlığın İlk Fısıltısı Serisi Karanlığın Fısıltısı

  ÔZET Gölgeler ve Işık: Karanlığın İlk Fısıltısı  Serisi  Karanlığın Fısıltısı Dünya, sanki kadim efsanelerin tozlu sayfalarında unuttulmuş bir masalın ortasında donmuş gibiydi. Gökyüzü, eskiden umut taşırdı; şimdi ise yıldızların titrek hatıralarını barındıran koyu bir perdeydi. Her köşesi acının ve unutulmuş hayallerin göründüğü bu alemde, insanlar kalplerindeki umut ışığını yavaş yavaş yitirirken, sessizlik ağır bir yargı misali etrafta dolaşıyordu. Rüzgar, eski zamanlardan günümüze kalan fısıltıları taşıyor, sokaklarda adeta ölümsüz bir hüznün ezgileri çalıyordu. İşte tam bu karanlık zamanın en derin noktasında, varlığın en gizli köşelerinden birinde, bir mucize filizlenmek üzereydi... Kasabanın köhne taş evlerinden birinde, hafifçe çatlamış duvarların ardında, yılların ezgilerini ve unutulmuş sevinçleri içinde barındıran bir yaşam sürüyordu. Ev halkı, eskiden acıların gölgesinde kaybolmuş olsa da, şimdi yeni bir başlangıca dair bilinmeyen umut kıvılcımlarını sezmişt...

4. Bölüm. Aynadaki Ağaç

  4. Bölüm. Aynadaki Ağaç  Zehirli ağacın laneti çözülmüş, çirkin kardeşler yüzlerinden değil kalplerinden güzelleşmişti. Kasabanın sessizliği ilk kez huzurdan kaynaklanıyor, rüzgâr dalların arasında korku değil, şükür fısıldıyordu. Ama Güven’in içinde silinmeyen bir yankı vardı: Ağaç ona dilek hakkı vermişti… ve o istememişti. O dileği isteyerek değil, susarak geri çevirmişti. Fakat fısıltılar toprağın altını boş yere dövmezdi. Bir gecedir rüyalarında o ağacın gövdesinde başka bir ağaç beliriyordu: gözleri vardı. Gözleri onun kendi gözleriydi. O sabah, Güven uyandığında bir değişiklik vardı. Evde her şey yerli yerindeydi ama dışarısı sessizdi, fazlaca sessiz. Gökyüzü griye yakın bir mor, kuşlar görünmüyordu. “Bugün hava farklı kokuyor,” dedi Fürüze. Nevra, “Bir sessizlik gelmiş, ama susmamış gibi,” dedi. Güven’in o gün kalbi nedenini bilmediği bir biçimde ağırdı. Ayakkabısını bağlarken parmaklarının ucunda taş gibi bir karıncalanma hissetti. O an dışarıdan bir ses gelmeden, i...