Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çocuk öyküleri etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Büyük Duyuru!

  Büyük Duyuru!  "Yarın bütün bôlumleri bir catı altında özetleyen ôzel ve ôzet bölüm yayında olacak." Karanlık yükseliyor, iyilik savaşmak için hazırlanıyor… Bir kehanet uyanıyor!   Yarın, Gölgeler ve Işık: Kehanetin Çocuğu serisi sizlerle buluşuyor!  Kötülüğün yedi yüzü, insanlığın kaderini değiştirecek. Ama umudun gücü, her şeyin ötesinde…   Kim kazanacak? Karanlık mı, yoksa ışık mı?   Bu epik destan, toplam 9 bölümden oluşuyor:   1- Özet Bölümü – Hikayenin temel çatısını ve evrenin kurallarını anlatıyor.   2- Bölüm 1: Umbra Noctis’in Sonsuz Gölgesi– Karanlık örtüsü kasabayı kuşatıyor.   3- Bölüm 2: Velmoria’nın Zihinsel Çıkmazı – Gerçek ile yanılsama arasındaki sınır kayboluyor.   4- Bölüm 3: Zyphora’nın Ölümcül Fısıltısı – Zehir, umutları yok etmeye çalışıyor.   5- Bölüm 4: Nyxara’nın Sonsuz Boşluğu – Yıldızlar kayboluyor, halk unutuluyor.   6- Bölüm 5: Malvera’nın Yıkıcı Fırtın...

Dokuzuncu Bölüm – Gargamel Burunlu Çirkin Kadın

  Dokuzuncu Bölüm – Gargamel Burunlu Çirkin Kadın   Kasabanın üstüne huzur uzun bir yorgan gibi serilmişti. Güven artık kardeşleriyle aynı sofrada yemek yiyor, ablalarının dualarına her sabah gözleriyle “amin” diyordu. Günler paylaşım, geceler içsel sessizlikle ilerliyordu. Ama Güven’in içinde başka bir fısıltı vardı. Henüz tamamlanmamış, bir “eksik halkayla” örülü geçmişin kalbinde atıp duran bir çağrı: Gargamel burunlu çirkin kadın... O kadın ki, bir zamanlar bedduasıyla bir ağacı zehre dönüştürmüş, bir soyun kaderini sarsmıştı. Ama Güven ona kızmıyordu. Beddua bir kin değil, anlatılamayan bir hikâyenin çığlığıydı belki. Ve Güven artık hikâyeyi tamamlamak istiyordu. Ancak o arayış sürerken, Bahar ellerini karnına koyup gözlerini gülümseyerek yumdu: “Sana bir müjde daha...” Güven’in içindeki tüm fırtına bir anlığına sustu. Evin içini dolunay gibi aydınlatan bir sevinç yayıldı. Ama bu sevinç, çok geçmeden karanlık bir isteğin içine doldu. Gecenin bir vakti Bahar gözleri d...

5. BÖLÜM: YANAN ORMAN VE BÜYÜYEN FARKINDALIK

    5. BÖLÜM: YANAN ORMAN VE BÜYÜYEN FARKINDALIK Sabahın erken saatlerinde kamp alanında hafif bir hareketlilik vardı. Çocuklar, yeni bir keşif yürüyüşü yapmak için hazırlanıyordu. Doğanın güzelliklerini görmek, farklı bitkileri ve hayvanları tanımak istiyorlardı. Ancak bilmedikleri şey, bugün onları büyük bir felaketin beklediğiydi.   Sinem Hanım çocukları gruplara ayırdı ve onları ormanın iç kısımlarına doğru yönlendirdi. Birkaç saat boyunca çocuklar sessizce ağaçların altında yürüdüler. Katana, ağaç gövdelerindeki desenleri incelerken, Yasmin kuş seslerini dinliyordu.   Ancak aniden, Sofia’nın sesi yankılandı:   "Duman! Bir yerlerden duman yükseliyor!"  Çocuklar hızla bulundukları yerden daha açık bir alana çıkınca, ormanın derinliklerinden gelen siyah dumanları fark ettiler. Ağaçların arkasında kırmızı ve turuncu alevler yükseliyor, rüzgârla birlikte daha da büyüyordu.   "Yangın çıkmış!" diye bağırdı Haruto, korkuyla geri a...

Jüpiter’in Sırları

  Jüpiter’in Sırları Uzay mekiği, Güneş Sistemi’nin en büyük gezegeni olan Jüpiter’e yaklaşırken, çocuklar ekranlardaki büyüleyici manzaraya kilitlenmişti. Önlerinde devasa gaz bulutları, Büyük Kırmızı Leke ve halkalarla süslenmiş koca bir gezegen duruyordu.   Ali: “Bu şey devasa! Dünya bunun yanında minnacık kalıyor!”   Sinem: “Astrolojide Jüpiter şans ve bolluğu simgeler. Ama şu an bu devasa gezegenden çok da ‘şanslı’ hissetmiyorum.”   Bilge Ruh, çocukların sorularını dikkatle dinleyerek anlatmaya başladı.   “Jüpiter gerçekten büyüleyici bir gezegen. Gaz devleri arasında en büyüğü! Aslında katı bir yüzeyi bile yok—tamamen gazlardan oluşan bir dünya. Çıplak gözle bile görebilirsiniz çünkü Güneş’ten sonra sistemdeki en parlak cisimlerden biri.”   Büyük Kırmızı Leke ve Fırtınalar Ekip, mekiğin kameralarını Jüpiter’in ünlü fırtına bölgesine çevirdi. Büyük Kırmızı Leke, kızıl renkli kasırga gibi dönerek korkutucu bir görüntü oluşturuyo...

Görülmeyen Renkler

Görülmeyen Renkler Şehir, geceye teslim olmuşken neon ışıkları tabloların üzerine düşüyor, renklerin dansına eşlik ediyordu. Müzeye gelen kalabalık hayran gözlerle ünlü sanatçının eserlerini incelerken, dışarıda, buz gibi havada camın ardından içeriye bakan küçük bir çocuk vardı. Ellerini cebine sokmuş, soğuktan korunmaya çalışıyordu ama gözleri içerideki sanata saplanmıştı. Öyle bir tutkuyla bakıyordu ki sanki her fırça darbesini ezberliyordu. Bir gün kendi resimlerinin de o duvarlarda olacağını hayal ediyordu. Fakat hayaller bazen sadece hayal olarak kalırdı—çünkü toplum, bazı insanlara fırsat vermeyi unutuyordu. Sanatçı, müzenin içinden, cama yapışmış bu bakışları fark etti. İçinde garip bir hüzün dalgalandı. Çocuk sanatla arasında bir sınır hissediyordu; ona çizilmiş, aşılmaz bir çizgi vardı. Bir an düşündü—sanat gerçekten sınırlara mahkûm olabilir miydi? Belki bulunduğu yer değil, onu hissettiren duygular önemliydi. Ertesi gün, sanatçı kimliğini gizleyerek çocuğun yaşadığı semtte ...

Göz Hanım: Organlar Şehri'nin Dirayetli Şefi

  Göz Hanım: Organlar Şehri'nin Dirayetli Şefi Göz Hanım güne her zamanki gibi enerjik başladı. Ama sabahın erken saatlerinde Organlar Şehri'nden şikayetler yağmaya başladı. Akciğer Bey, Karaciğer Hanım ve hatta Mide Bey birer birer Göz Hanım'a seslendi:   "Fatih bizi yine ihmal etti! Akciğer Bey dumanla boğuşuyor, Karaciğer Hanım toksinlerle savaşıyor, Mide Bey ise sürekli ağır yiyecekler yüzünden huzursuz!" Göz Hanım, Fatih’e dönüp nazik ama kesin bir uyarıda bulundu:   "Fatih, kulağını bana ver! Organlar Şehri'nde işlerin yolunda gitmesi senin seçimlerine bağlı. Lütfen beni dinle—kulaklarını tıkamayı bırak ve bakışlarımı takip et!" Akciğer Bey iç çekerek sızlandı:   "Fatih’in sigara dumanına maruz bırakması beni yoruyor. Temiz havayı özledim!"   Karaciğer Hanım biraz dramatik bir şekilde ekledi:   "Bu kadar abur cuburla nasıl detoks yapacağımı şaşırdım. Adeta bir zehir laboratuvarı gibi çalışıyorum!"   Mide Bey ise oldu...

NEDEN YAZIYORUM

 NEDEN YAZIYORUM Ben çocukken keyif aldığım şeylerden biri de, yüksek bir yerde oturup insanları gözlemekti.  Onlara kendimi hissettirmeden izlemek farklı bir keyif veriyordu. Öyle ki  hayata dair anlam arayışında çoğu zaman ip ucu vermiştir. Bir diğer şey de olaylara derin bakmam da canım amcamın çok büyük bir etkisi olmuştur. Çocukluğumda onun anlattığı masallarla büyüdüm. Masalı o kadar derin ve güzel anlatıyordu ki; bizi adeta içine çekiyordu. Kendimizi masal kahramanlarından biriymişiz gibi hissediyorduk. O dönemde çocukların tek sosyal aktivitesi masal dinlemekti. Ben diğer çocuklara nazaran daha şanslıydım. Çünkü köyümüzün masalcı amcası benim canım  amcamdı. Masallar diyarında yolculuğa çıkan çocukların hikayesi hep aynıdır. Hayal kurmak, olaylara farklı bir bakış açısıyla bakarlar. Bu yönünü geliştirmemde amcamın ciddi etkisi olmuştur. Hayata, amcamın penceresinden baktığımda; her şeyi çok zengin görüyorum. Çünkü o yoktan var eden, yok olanı var gören entere...
    Merhaba arkadaşlar, bugün size kanalımda yazmış olduğum bir masallı paylasmak istedim. İyi seyirler diliyorum. Beni takip ederseniz sevinirim.

Sevimli Geyik ve Şahin’in Dostluğu

  Sevimli Geyik ve Şahin’in Dostluğu Bir yaz sabahı, ormanın yemyeşil kucağında küçük ve sevimli bir yavru geyik, sürüsünden ayrı düşmüştü. Çevresindeki ağaçlar ve çiçekler her zamanki gibi rengarenkti, ama yavru geyiğin kalbi korku ve yalnızlıkla doluydu. Ailesini bulmak için çaresizce ormanda dolanıyordu. Karnı da iyice acıkmıştı ve bir yandan beslenmeye çalışıyordu. Bu sırada, rengarenk tüyleriyle etrafta süzülen bir şahin, yüksekten yavru geyiği fark etti. Şahin, geyiğin çaresiz hâlini görünce yanına kondu. Geyik, ürkerek geri çekildi, ama şahin onu nazik bir sesle selamladı: "Sen tek başına dolaşmaktan korkmuyor musun, küçük dostum?" diye sordu. Geyik üzgün bir şekilde cevapladı, "Aslında ailemi arıyorum. Sürü hâlinde dolaşırken o kadar lezzetli bir ot yığını buldum ki, zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişim. Kafamı kaldırdığımda sürü çoktan gitmişti. Avazım çıktığı kadar bağırdım ama sesimi kimse duymadı. Zavallı annem şimdi ne kadar üzülmüştür kim bilir…" Şah...

"Doğa İçin Küçük Bir Adım, İnsanlık İçin Büyük Bir Adım"

   "Doğa İçin Küçük Bir Adım, İnsanlık İçin Büyük Bir Adım" Ahmet, çok hareketli bir çocuktu. Arkadaşları ona "yaramaz Ahmet" derdi çünkü sık sık muslukları açık bırakır, lambaları kapatmayı unuturdu. O, enerji tasarrufu yapmanın önemini anlamamıştı. Ancak bu durum bir gün okulda değişecekti.   Cuma günüydü. Ders saati bitmek üzereydi ve Ahmet, sınıfta oturmuş dersi dinlemeye çalışıyordu. Ancak bir yandan da çantasındaki oyuncaklarını kontrol ediyordu. Dersten sonra tuvalete gitmesi gerektiğini fark etti. Aceleyle tuvalete koştu, ellerini yıkadı ama musluğu açık bırakıp hızla sınıfa geri döndü.   O sırada Meryem, tuvalete girdi ve musluğun açık olduğunu gördü. Musluk, gereksiz yere suyu akıtıyordu. Meryem derin bir nefes aldı, musluğu kapattı ve ardından sınıfa döndü. Ahmet’e yaklaştı ve sakin bir sesle, "Ahmet, neden musluğu açık bıraktın? Kapatsana!" dedi.   Ahmet, umursamaz bir tavırla cevap verdi: "Sana ne! İstediğimi yaparım. Bu seni ...

SIRAYLA KIRPILAN KOYUNLAR

  SIRAYLA KIRPILAN KOYUNLAR Fatoş, dayısı ile birlikte kuzuları güderdi. İlkbaharın gelmesiyle koyunları kırpmak için sabırsızlanıyordu. Koyunların kırpılıp yünlerinden kurtulması onun çok hoşuna gidiyordu. Birkaç hafta sonra dayısı ona, "Koyunları kırpacağız," dedi. Fatoş, "Yaşasın!" diyerek sevindi. Fatoş'un en sevdiği koyunların başında Kartopu ve Fiko geliyordu. Fiko, daha yavru bir kuzuydu ve onun yünlerinden kurtulmuş halini çok merak ediyordu. Kartopu ise koyun sürüsünün içinde yünleri en az kirlenen koyundu. Kirlenmemek için en temiz bulduğu yerde oturur, geviş getirirdi. Fatoş, ona "Kartopu" adını takmıştı. Fatoş, koyunların kırpılacağı günü sabırsızlıkla bekliyordu. Sabahın erken saatlerinde kalktı. Annesi, kahvaltı için ev halkına seslendi. Fatoş, gözlerini ovuşturarak banyoya gitti, elini yüzünü yıkadı ve kahvaltı sofrasına oturdu. Dayısı, iki yılı aşkın bir süredir onlarla kalıyordu. Anne ve babasını kaybedince ablasının evine yerleşmişt...

ÇUKURA DÜŞEN BENEKLİ

  ÇUKURA DÜŞEN BENEKLİ Sultan, duygusal bir çocuktu ve hayvanları çok severdi. Her fırsatta onlarla konuşur, onları beslemek için elinden geleni yapardı. Bir gün Sultan, kardeşi Sema ile birlikte inekleri beslemek için meraya götürdü. Komşuları Mehmet Amca, tarlasında su olduğunu fark etmiş ve oldukça büyük çukurlar açarak suyu bulmayı umarak tarlasında çalışmalara başlamıştı. Sultan, şarkılar ve türküler eşliğinde ineklerin beslenmesi için ellerinden geleni yapıyordu. En sevdiği inek ise Benekli’ydi. Benekli, lezzetli yiyeceklerin peşinde giderken yanlışlıkla Mehmet Amca’nın tarlasına girmişti. Sultan, Benekli’nin olmadığını fark edince paniğe kapıldı ve etrafına bakındı, ancak Benekli ortalıkta görünmüyordu. Kardeşine seslendi. Diğer inekleri bir araya toplayarak kardeşine teslim etti. Sultan, panik içinde Benekli’yi aramaya koyuldu. Her yere baktı, ancak bulamadı. Mehmet Amca’nın tarlasına baktı, yine bir şey göremedi. Nefes nefese kalmış bir şekilde "Benekli, Benekli!" ...

HUZUR SOKAĞI

  HUZUR SOKAĞI İş çıkışı çarşıda bazı işleri hallettikten sonra anneme gittim. Günlerden cumartesiydi. Kızıma annem bakıyordu. Eylül henüz 7 yaşındaydı. Birinci sınıfa gidiyordu. Hafta sonu ise anneme bırakmıştım. Kızımı almaya giderken, annem oturmam için ısrar etse de; o gün oturmak istemedim. Kendime biraz vakit ayırmak istiyordum. Oradan ayrıldıktan sonra eve gelmek için yol aldık.  Ben olabildiğince yavaş yürüyordum. Her günümü zamana karşı yarışarak geçiriyordum. O gün biraz bonkör davranarak zamanı akışına bıraktım. Ben yavaşladıkça zaman da yavaşlamıştı sanki;  ruhumun resmini yakalayan zamanla uyum içinde ilerliyorduk. Güneş gökyüzünün mavisini göz kırpmış vedalaşmaya hazırlanıyordu. Turuncunun bütün tonları gökyüzüne bir zenginlik katmıştı. Gökyüzünde güneş tüm görkemiyle göz doldururken; ağır ağır gözden kayboluyordu. Gözlerimi alamadım, öylece bakakaldım. Eylül bana dönerek, anne neye bakıyorsun? diye sordu. Güneşin batışı ne güzel kızım, dedim. Ardından ekl...

HASTALARI PÜSKÜRTÜN

  HASTALARI PÜSKÜRTÜN Kim suçlu? Şule Hanım diş sorunu yaşıyordu. Pandemiden önce kendisine takılan diş protezi onu oldukça rahatsız etmişti. Ertesi gün hastaneye gitti. Ancak pandemi yasaklarıyla karşılaşınca tedavisi yarım kaldı. İki yıl boyunca kötü olan protezi, çeşitli zorluklara rağmen kullanmaya mecbur kaldı. Hastaneye her gittiğinde işlem yapılmıyordu. Doktoru sürekli filyasyon ekibiyle dışarıda çalışıyor, başka doktorlar da bakmıyordu. Sistem, hastayı dört yıl boyunca o doktora mecbur bırakıyordu. Ya da özel doktora giderek, ciddi bir para karşılığında tedavisini yaptırabiliyordu. Şule Hanım, iki yılın sonunda doktorunu yakalayabilmişti. Ancak bu defa da hastane teknisyenleri değişmişti. Her yıl sözleşme yenileniyor, yenilendiği için de eski protezcinin işini yapmak istemiyorlardı. Pandemi yasakları kalkınca, Şule Hanım protezini çıkartmak istediğini söyledi. Doktoru, teknisyenlerden memnun olmadığını, daha iyisini bekleme diyerek hastasını ikna etmeye çalışıyordu. Ancak...

JALENİN BAKLİYAT SERÜVENİ: SOYA FASULYESİ

  JALENİN BAKLİYAT SERÜVENİ: SOYA FASULYESİ Jale'nin tatilinin bitmesine üç gün kalmıştı. Dedesi, soya fasulyesinin çok fazla bilinmediğini ve bu yüzden en küçük tarlaya ektiğini söyledi. Jale, dedesinin ektiği bakliyatları tanımak istiyordu, bu yüzden tarlada dolaşmaya çıktılar. Tarlada dolaşırken komşu çiftçiye rastladılar. Dedesi, torununa bakliyatları anlattığını ve güzel torununu bakliyatlarla ilgili bilgilendirdiğini söyledi. Komşusu da kızı Zeynep'i yanına alarak, "Kızım Zeynep, benim en büyük yardımcım" dedi. Jale ve Zeynep hemen arkadaş oldular. İşleri bittiğinde eve uğrayarak üzerini değiştiren Jale, Zeynep ile parkta buluştu. Dedesi, Jale'ye soya fasulyesinin içeriğini ve vücudumuz için gerekli vitaminleri anlattı. "Soya fasulyesi, protein, lif, vitamin K, B vitaminleri ve demir açısından zengin bir besindir," dedi dedesi. "Ayrıca, soya fasulyesi kalp sağlığını destekler ve kolesterol seviyelerini düşürmeye yardımcı olabilir." Ded...

Jale ve Bakliyatların Sırrı

  Jale ve Bakliyatların Sırrı Şehirde yaşayan küçük Jale, annesinin tavsiyelerine her zaman dikkat eden bir çocuktu. Annesi sık sık bakliyat tüketmenin ne kadar önemli olduğunu ve vücutları için ne kadar faydalı olduğunu anlatırdı. Fakat Jale, bakliyatların gerçekten neden bu kadar önemli olduğunu tam anlamıyla bilmiyordu. Bir gün, sömestr tatili geldiğinde Jale'nin annesi ona sürpriz bir haber verdi: “Jale, bu tatilde köye dedenin yanına gidiyoruz!” Jale, şehirde doğmuş ve büyümüş bir çocuk olarak köy hayatını çok merak ediyordu. Dedesi, önemli bir çiftçiydi ve köyde çeşitli bakliyatlar yetiştiriyordu. Bu haber, Jale'yi heyecanlandırdı ve köyde neler öğrenebileceğini merak etmeye başladı. Tatil günü geldiğinde, Jale ve annesi köy yoluna düştü. Uzun bir yolculuktan sonra köye vardılar. Dedesi onları büyük bir gülümsemeyle karşıladı. “Hoş geldiniz, hoş geldiniz!” dedi dedesi. “Gel bakalım Jale, sana çiftliği gezdireyim.” Jale, dedesinin peşinden giderken büyük tarlaları, ye...

Jale ve Mercimeğin Yolculuğu

  Jale ve Mercimeğin Yolculuğu Sömestr tatilinde Jale, köyde dedesiyle geçirdiği her anın tadını çıkarmaya devam ediyordu. Bir sabah, dedesi Jale'yi mercimek tarlasına götürdü. Jale'nin içinde merak dolu bir heyecan vardı. Dedesi mercimek tarlasına girerken, Jale'ye meraklı gözlerle baktı. "Bugün sana mercimeğin toprağa verilme aşamasını ve bir çiftçinin bu ürünü en iyi şekilde elde etmesi için nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatacağım," dedi dedesi. "Mercimek, besleyici ve sağlıklı bir bakliyat türüdür. Ama onu yetiştirmek de emek ister." Jale dikkatle dinledi ve dedesi anlatmaya başladı. "Mercimek, iyi drene edilmiş ve gevşek toprakları sever. İlk olarak tarlayı hazırlamak gerekiyor. Toprağı derinlemesine sürerek gevşetiyoruz ve ekim için hazır hale getiriyoruz. Mercimek tohumlarını toprağa eşit bir şekilde dağıtıyoruz. Ekim sırasında hava şartlarına ve mevsimsel değişikliklere dikkat ediyoruz." Jale'nin gözleri parladı ve hemen so...

Eğitimin ve Toplumun Çöküşü Giriş

  Eğitimin ve Toplumun Çöküşü Giriş Bugün okullarda yaşanan temizlik sorunları, çocukların tuvalete girmemek için kendilerini zorlamasına ve bazen karın ağrısı şikayetiyle velilerin aranmasına neden oluyor. Bu durum, çocukların okullarda toplum içinde davranış ve sorumluluklarını öğrenmelerinde ciddi sıkıntılar yaratıyor. Öğrencilerin Davranışları Ayrıca, çocukların hem öğretmenlerine hem de okul ve sınıf arkadaşlarına karşı acımasız ve saygısız olabilmesi durumu daha da kötüleştiriyor. Söz dinlemeyen, disiplin kurallarına uygun hareket etmeyen çocuklar, birbirlerinden örnek alarak öğretmenlerine zor anlar yaşatıyorlar. Bazen öğretmenlerin küçük uyarıları bile soruşturma konusu olabiliyor. Eğitim Sistemi Sorunları Eğitim sistemindeki bu çöküşün baş mimarı, ülkeyi yöneten siyasilerin yanlış politikalarıdır. Öğretmenler çok değerli olsa da, yanlış bir eğitim sistemine taraf olmaya zorlanmaları ve sistemin kısıtları karşısında çaresiz kalmaları oldukça üzücüdür. Çocuklara bi...