Ana içeriğe atla

Ne Olur Bismillah Deyin…

 

Ne Olur Bismillah Deyin…


Benden bir yaş küçük olan kardeşim sarışındı, ben ise esmerdim. Onun sarışın olması herkesin dikkatini çekerdi. Saçları kıvır kıvır, uzun boylu, biraz balık etliydi ve yüzü gerçekten bir kitap kadar güzeldi. Onun yerinde olmayı çok isterdim. Canım kardeşimi çok seviyordum ve kız kardeşim olmadan pek bir yere gitmezdim. O da beni çok severdi. Babam da kardeşim Nazlı’yı çok severdi. Beni de severdi elbette, ama sanki Nazlı biraz daha ağır basıyordu. Biraz kıskanıyordum, ama bu, arkadaş gibi olmamıza engel değildi. 


Sarışın olmasından mı bilmem, güneşe pek çıkamazdı. Güneşe çıktığında hemen etkilenir ve yüzü kıpkırmızı olurdu. Babam ona bu yüzden kıyamazdı. Adı gibi nazlıydı. Bir gün, canım sıkılmıştı ve Nazlı’ya “Biraz oyun oynayalım mı?” diye sordum. O da kabul etti. “O halde, Simgelerin evine gidelim,” dedim. 


Simgelerin arka bahçesi çok güzeldi. Hep beraber oynardık. Simge’nin çok fazla oyuncağı vardı. Bu yüzden pek fazla oyuncak götürmezdik. Annemizin bizim için diktiği bez bebeklerimizi alırdık. Bazen okulculuk, bazen doktorculuk oynar, bazen de anne-baba olurduk. Çeşitli oyunlarla çok eğlenirdik. 


Simge’nin öz babası bir trafik kazasında ölmüştü ve Simge, babasını hiç görmemişti. Bir süre sonra annesi yeniden evlenmişti. Üvey babası Simge’yi kendi kızı gibi severdi, ama annesi, biraz psikolojik sorunları olduğu için, Simge’yle çok ilgilenmiyordu. Simge, bir gün çok iyi bir anne olacağını anlatırdı. 


Bir süre oyun oynadık, sonra Nazlı “Ben çok sıkıldım,” dedi. “Hadi, hep beraber derdoğan toplayalım.” Biz de Nazlı’yı kırmadık. Bizim köyümüzde birbirinden farklı meyveler yetişirdi. Derdoğan ağacı da bunlardan biriydi. Bu ağaca çıkmak çok kolaydı. Kök kısmı hemen dallara ayrılıyordu. Dallar, uç kısımlara doğru giderek inceliyordu. En uç kısımlarda ise derdoğan meyveleri olurdu. Hafif ince dallarını kırıp uç kısımdaki meyveleri toplardık. Kışın bu meyveleri afiyetle yerdik. 


Ağaca çıkmak kolaydı, ama ağaçta kalabilmek o kadar da kolay değildi. Ağacın en kalın kısımları bile çok kırılgan olabiliyordu. Bu yüzden hepimiz farklı ağaçlara çıktık. Simge’yle ben yeterince topladıktan sonra aşağı indik. Nazlı’nın da inmesini istiyorduk, ama o hâlâ ağaçtaydı. Biz Simge’yle oturup sohbet ederken birden “kırç!” diye bir ses duyduk. İkimiz birden ağaca baktığımızda Nazlı’nın tehlikede olduğunu anladık. Birkaç saniye geçmeden Nazlı’dan bir ses geldi: “Ne olur, Bismillah deyin!” Ve sonra Nazlı kendini yerde buldu. 


Simge, ellerini uzatıp hafif eğilerek, koşar adımla Nazlı’ya doğru “Bismillah, Bismillah, Bismillah!” diyerek üç kez tekrarladı. Ben ise durduğum yerde bakakalmıştım. Nazlı, kanayan dizi için ağlarken, ben ona bakıp gülüyordum. Nazlı’nın bizden “Bismillah” istemesi çok komik gelmişti. Kendisi pekâlâ “Bismillah” deyip düşebilirdi! Nazlı, bir yandan ağlarken bir yandan da bana eşlik ederek gülüyordu. Ardından Simge de gülmeye başladı. Neyse ki Nazlı’nın çok önemli bir yarası yoktu. Elinden tutup eve götürdük. Annem, dizi için pansuman yaptı. Kısa sürede iyileşti. O günden sonra Nazlı bir daha ağaca hiç çıkmadı.

19.03.1025

Mesime Elif Ünalmış 


"İnsan, hayatta bazen en küçük kelimelerin bile gücüne ihtiyaç duyar."


 Sorular:

1. Yazar, kardeşi Nazlı’yı neden biraz kıskanmaktadır?  

2. Derdoğan ağacını toplamak çocuklar için neden eğlenceli bir aktivite olmuştur?  

3. Simge’nin “Bismillah” diyerek tepki vermesi, onun karakteri hakkında ne anlatıyor olabilir?  

4. Nazlı’nın bu olaydan sonra bir daha ağaca çıkmamasının sebebi nedir?  

5. Çocukların oyunu sırasında yaşanan bu hikâye, kardeşlik bağları açısından nasıl bir mesaj vermektedir?

 Cevaplar:

1. Çünkü Nazlı’nın babası tarafından biraz daha fazla sevilmesi ve güzelliği herkesin dikkatini çekmektedir.

2. Derdoğan ağacına çıkmak hem kolay hem de heyecan vericidir, meyveleri toplamak ise eğlenceli bir mücadele hissi yaratır.

3. Simge’nin bu tepkisi, onun içten, yardımsever ve ani durumlara hızlı tepki veren biri olduğunu gösteriyor olabilir.

4. Ağacın kırılgan yapısı ve düşerek incinmesi, Nazlı’nın bir daha aynı riski almak istememesine neden olmuştur.

5. Hikâye, kardeşlerin bir olay sırasında birbirlerini hem güldürüp hem destekleyebileceğini ve aralarındaki dostluğu güçlendirdiğini gösterir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...