Ana içeriğe atla

Tuvaldeki Hayat


 Tuvaldeki Hayat


Melis henüz 9 yaşındaydı; boyundan büyük hayalleri, içinden taşıp duran duyguları vardı. Bir şehir kenarındaki mütevazı evde, penceresi doğrudan boş bir arsaya bakan bir odada yaşardı. O arsa, hayalleriyle doluydu; çünkü bir ressamın gözüyle gördüğünde, çamurla kaplı toprak tuval oluyordu. Melis, eski boya kalemleri ve birkaç kırık pastel boyasıyla o hayal dünyasına renk katıyordu.


Evdeki hava genelde ağır ve sessizdi. Alkol ve sigara kokusunun evin duvarlarında bıraktığı izler, Melis’i içten içe rahatsız ediyordu. Sürekli gerginlik, sessizlikle maskelenen çatışmalar, onun çocuk dünyasında büyük bir karmaşaya yol açıyordu. Bu karmaşanın içinde, Melis sessiz çığlıklarını renklerin diliyle tuvale aktarıyordu. Belki babasının sessizliği, annesinin tükenmişliği veya evin boğucu atmosferi onu başka bir dünyanın peşine sürüklüyordu. Ama o dünyada yalnız değildi; çizgiler, renkler ve hayalleri onun en iyi dostlarıydı.


Bir gün, okulunda doğum günü kutlaması yapıldı. Melis, pasta kesen arkadaşlarını izlerken büyük bir hayranlık duygusuna kapıldı. Ne pastadan bir dilim, ne de doğum günü şarkısı ona ulaşmıştı; ama o an, kendi doğum gününü kutlamaya karar verdi. Huzurlu bir gün hayal etti ve bir plan yaptı. Doğum günü pastası yoktu, ama kağıt üzerinde rengarenk pastalar çizmeyi çok iyi beceriyordu. Gerçeğini aratmayan, hatta daha güzel pastalar yapardı. Çünkü o pastalar, hayallerden fırlamıştı.




Melis’in doğum günü yaklaştığında, bu sıradan ama özel günü kutlamak için sessiz bir hazırlık yaptı. Odasının köşesindeki karton kutudan kestiği bir parçaya kendi çizdiği pastayı yapıştırdı, mumları hayal etti, odasını süsledi. O gün, kendine özel bir kutlama yaparken kimse fark etmedi, ama Melis kendini mutlu hissetti. Renkli hayal dünyasında, bir başına ama güçlüydü.


Melis büyüdükçe resimleri de büyüdü. Şehir kenarındaki boş arsa artık onun resimlerinde gökdelenlere, kumsallara, çiçek tarlalarına dönüştü. Ve bir gün, bir öğretmeni onun yeteneğini fark etti. Melis’in hayal gücü ve çizimleri, ona burs imkanı sağladı. Yoksulluktan çıkıp kendi kurduğu hayatı renklerle donattı. Artık doğum günlerinde etrafında dostları vardı, ama pastayı hâlâ kağıtlara çizerdi. Çünkü kağıt, her şeyin başladığı yerdi.

29.03.2025

Mesime Elif Ünalmış 


"Kimi zaman en ağır yükler, hayalleri gökyüzüne ulaştıran kanatlar haline gelir.

 SORU VE CEVAPLARI 


1. Melis neden doğum gününü kendi başına kutladı?

   Melis, evdeki olumsuz atmosfer ve maddi yetersizlikler nedeniyle kendi hayal gücüne yöneldi ve çizimleriyle kendi doğum gününü renklendirdi. Pastaları hayalinde yapıp odasını kendi elleriyle süsleyerek bu özel günü anlamlı hale getirdi.


2. Melis’in hayal dünyasında tuval neyi temsil ediyordu?

   Melis’in gözünde tuval, hayatın zorluklarını ve sessiz çığlıklarını ifade edebildiği bir kaçış noktasıydı. Boş arsa, renkler ve çizgilerle onun için sonsuz bir olasılıklar dünyasına dönüşüyordu.


3. Melis’in yeteneği nasıl fark edildi? 

   Melis’in hayal gücü ve çizim yeteneği bir öğretmeni tarafından fark edildi. Bu yetenek, ona burs imkanı sağlayarak yoksul bir yaşamdan kendi kurduğu rengarenk bir hayata geçişine vesile oldu.


4.Melis’in çocukluğu sırasında evdeki atmosfer nasıldı?

   Evde alkol ve sigara kokusu, sürekli gerginlik ve sessizlik hakimdi. Bu atmosfer Melis’i rahatsız ediyor ve onu daha fazla hayal dünyasına, renklerin huzur verici dünyasına yöneltiyordu.


 Melis büyüdüğünde çizimlerine olan bağlılığı nasıldı?

   Melis büyüdüğünde de kağıt ve renklerle olan bağı devam etti. Artık sevdikleriyle kutladığı doğum günlerinde bile hâlâ kağıtlara pastalar çizmeyi sürdürüyordu. Çünkü kağıt, onun hikayesinin başlangıç noktasıydı.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...