Ana içeriğe atla

Alevlerin Ardındaki Hayatlar

 

Alevlerin Ardındaki Hayatlar


Ege'nin serin meltemleri, her daim yeşilin hakim olduğu topraklarda, artık bir sessizlik içinde süzülüyordu. Doğaç, Mira’nın elinden tutarak onu tepenin zirvesine çıkardı. Aşağıda geniş bir ormanlık alan vardı, ama ağaçların yeri şimdi simsiyah kömürle kaplıydı. O günün izleri toprağa, havaya, hatta hala yanık kokusunu taşıyan melteme işlemişti. Doğaç konuşmaya başladı; sesi kırılgan, kelimeleri ağırken bir yara taşır gibiydi.


“Bu bölge, Mira... Bir zamanlar hayat doluydu. Kuşların cıvıltıları, rüzgarla dans eden ağaçların sesi... Ama artık sadece sessizlik var. İki yıl önce burada, bir cehennem doğdu. Karan, rant uğruna bu güzellikleri yok etmeye karar verdi. İnsanlar, hayvanlar, bu toprağın her bir köşesi onun karanlık arzularının kurbanı oldu.” Doğaç, gözlerini yanmış topraklara dikip bir süre sustu.


Mira, yere diz çöktü. Elleriyle kömürleşmiş bir dalı aldı, yanık kokusu adeta onun ruhunu delip geçiyordu. “Bunu gerçekten yapan bir insan olabilir mi? Hayvanlar, Doğaç... Onların çaresizliğini düşündükçe içim yanıyor.” Gözlerinden akan yaşlar, sessiz bir çığlık gibiydi.




Doğaç, o gün yaşananları anlatmaya devam etti. Alevler aniden yükselmişti; rüzgarın etkisiyle bir anda orman tamamen alevlere teslim olmuştu. Tilkiler, kaplumbağalar ve diğer hayvanlar için kaçacak bir yer kalmamıştı. “Yuvalarından koşarak çıkmaya çalışan tilkiler vardı. Yaban keçileri, alevlerin arasında kayboldu. Çığlıklarını duydum Mira, çığlıklarını unutamıyorum. Onlar masumdu. Ama karanlığın gözünde masumiyet yoktur.”


Mira, derin bir nefes aldı. “Peki ya insanlar? Burada yaşayan insanlar ne yaptılar? Bu ateş onların da hayatını mahvetti değil mi?” Doğaç’ın gözlerinde geçmişe dair bir iz belirdi. 


“Çiftçiler, ellerindeki küçük su kovalarıyla alevlere koştu. Kadınlar ve çocuklar, evlerinin yanışını izledi. Herkes bir şeyler yapmak için uğraştı, ama bu alevler çok büyüktü. Bütün umutlarını, hayatlarını bu topraklara bağlamışlardı. Tarım alanları küle döndü, hayvanlar telef oldu. Devlet desteği ise hiçbir zaman gelmedi Mira. Bu insanlar unutuldu. Ellerinde olan her şeylerini kaybettiler ve yalnız bırakıldılar.”


Mira’nın gözleri tekrar dolmuştu. “İnsanların bu kadar acı çekmesine nasıl göz yumulur? Hayvanlar, topraklar, insanlar... Hepsi bir rant uğruna mahvoldu. Karan hâlâ durmadı mı?”


Doğaç, yumruklarını sıkarak konuştu. “Hayır, durmadı. Gözünü başka ormanlara dikti. Bu rant uğruna, yeni alevler doğacak. Ama biz, buna karşı durmak zorundayız Mira. Bu insanlar, bu hayvanlar, bu ormanlar... Hepsi bizim için, geleceğimiz için değerli.”


Mira, ayağa kalktı. Yanmış bir ağacın önünde durarak başını kaldırdı. “Doğaç, seninle birlikte savaşacağım. Karanlık bir kez daha kazanamayacak. Doğanın ışığını söndürmek isteyen herkese karşı duracağım.” 


Bu sözlerle ikisi, bir yemin etmiş gibi harekete geçmeye karar verdiler. Artık sadece anıları değil, geleceği korumak için mücadele edeceklerdi. Karan’ın karanlık planlarına karşı, doğanın ve iyiliğin gücünü bir araya getireceklerdi. 


Alevlerin ardındaki hayatlar, bir daha yanmasın diye. Doğaç ve Mira’nın adımları, bu karanlığı ışığa dönüştürebilecek kadar güçlüydü. Ancak bu mücadele, sadece onların değil, iyiliğin yanında olan herkesin mücadelesiydi. Doğanın, insanların, hayvanların çığlıkları bu hikayeyi daha da derinleştirdi. Onların sesi, gelecekteki nesillere ulaşmalıydı. Çünkü iyilik hiçbir zaman karanlığa teslim olmazdı.

09.05.2025

Mesime Elif Ünalmış 

"Doğanın sessiz çığlıklarını duyanlar, geleceğe umut tohumları eker."  



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...