Ana içeriğe atla

DÜNYA ÇOCUKLARI KAMPTA


 

DÜNYA ÇOCUKLARI KAMPTA 



Hafif bir rüzgâr esiyordu. Çocuklar, kamp alanına adım

attıklarında birbirlerine kısa bakışlar attı, kimisi meraklı, kimisi biraz

çekingen. Dünyanın dört bir yanından gelen bu çocuklar, bir arada nasıl

yaşayacaklarını henüz bilmiyorlardı. Ama burada olmalarının bir sebebi vardı:

öğrenmek, keşfetmek ve birbirlerini anlamak. 

Ben Sinem. Bu kampın rehberi ve çocukların gelişimlerine

tanıklık eden kişiyim. Buraya geldiklerinde ilk gözlemlediğim şey, her birinin  çok farklı bir kültürden geldiği, ama aynı

merakı taşıdığıydı. Bilimi, doğayı, birbirlerini anlama arzusunu.  

Brezilyalı  Sofia,

elinde küçük bir not defteriyle etrafına bakarken, Çinli  Li yanına yaklaşarak selam verdi. Ama işler

hemen kusursuz gitmedi. Katana, kendi geleneksel selamlaşmasını yapmak istedi,

ancak karşısındaki çocuk ne yapacağını bilemedi. Almanya’dan gelen Emil, sadece

kısa bir baş selamıyla konuşmayı reddetti. Küçük bir sessizlik oldu.  


Tam bu anda durup onlara şunu söyledim:  

_"Burada hepimiz farklıyız. Ama önemli olan,

birbirimize nasıl yaklaşacağımızı öğrenmek. Kültürlerimizi tanımak, birbirimize

uyum sağlamak için buradayız."_  

Sofia gülümsedi. Katana hafifçe başını salladı. Li, not

defterine bir şeyler karaladı. Emil, dudaklarını hafifçe ısırarak düşündü. İlk

günün en büyük zorluğu buydu: kendini ifade etmek ve karşıdakini anlamak.  


Akşam olduğunda çocuklar kamp alanına iyice alışmaya

başladı. Yemek sırasında her biri kendi ülkelerinden gelen geleneksel yemekleri

paylaşmaya başladı. Hindistanlı Ravi, baharatlı bir atıştırmalık getirdi.

Fransız Camille, kampın küçük fırınında ekmek pişirme teklifinde bulundu. Türk

çocuklar, çay demleyerek herkese ikram etti. Küçük anlar, büyük değişiklikler

yaratıyordu.  


Kültürleri karıştı. Ancak bu karışım büyük bir uyum

yaratıyordu.  

Ertesi sabah, bilimle ilgili ilk büyük adımlar atıldı.

Çocuklar, kampın ekolojik teknoloji alanına götürüldü. Burada, akıllı tarım

sistemleri, geri dönüşüm modülleri, doğa dostu enerji kaynakları vardı.

Çocuklar hayranlıkla izledi. Sudan’dan gelen Yasmin, toprak örneklerini

incelerken şunu söyledi:  

_"Şehirlerde insanlar toprağın nasıl sağlıklı

tutulacağını bilmiyorlar. Biz burada yeni şeyler öğrenebiliriz." 

Japon  Haruto, hemen

bir fikir sundu:  

_"Toprak analiz sensörü yapabiliriz! Hangi bitkiler

daha iyi gelişiyor, onları belirleyebiliriz."  

O an fark ettim: Bilim, kültürel farkları aşan bir dil.

Çocuklar, birbirlerini yeni bakış açılarıyla görmeye başlıyorlardı.  

Ama elbette her şey o kadar kolay olmayacaktı. Gün

ilerledikçe ilk büyük çatışma yaşandı. Çocuklar, kendi projelerini geliştirmeye

başladıklarında çalışma tarzlarının  birbirinden çok farklı olduğunu fark ettiler.

Amerikalı öğrenciler, hızlı sonuç almak istiyordu. Fransız çocuklar, önce

detaylı plan yapmadan işe koyulmamaya kararlıydı. Türk çocuklar, herkesin

fikrini dinleyerek bir orta yol bulmaya çalıştı.  

Hava bir an için gerildi. Çocuklar sessizce birbirine baktı.

Tam o sırada kampın en sessiz çocuğu Mahir, çok önemli bir şey söyledi:  

_"Birbirimizi değiştirmeye çalışmayalım. Sadece,

birbirimizin güçlü yönlerini anlamaya çalışalım."

O an, çocuklar birbirlerine gerçekten baktılar. Bu kampın

amacı sadece öğrenmek değil, birbirini anlamaktı.  

Günler geçtikçe ekip çalışması gelişti. İlk büyük bilim

projeleri ortaya çıkmaya başladı. Çocuklar, doğayı koruyan yapay zekâ destekli

sistemler geliştirdiler. Hava kirliliğini takip eden sensörler, su tasarrufu

sağlayan otomatik sulama sistemleri, organik atıkları geri dönüştüren

modüller…  

İkinci haftanın sonunda, çocuklar birbirlerine baktı. İlk

gün yaşanan kültürel uyumsuzluk, artık derin bir dostluğa dönüşmüştü.  

Ben, onların gözlerinde yeni bir parıltı gördüm. Artık bu

kamp sadece bir kamp değil, geleceği birlikte şekillendirecekleri bir

yerdi.  

Ve çocuklar kamp alanından  ayrılmadan önce herkes aynı cümleyi

söylüyordu:  

_"Biz birlikte dünyayı değiştirebiliriz.”

Bir hafta içinde, çocukların birbirlerine nasıl alıştığını,

bilimle nasıl bağ kurduklarını ve kültürlerin nasıl bir uyum içinde

birleşebileceğine şahit oldum.     


27.05.2025

Mesime Elif Ünalmış 

NOT:

Bir sonraki bölümde ekip ruhu daha da gelişecek, çocuklar

ilk büyük bilim projelerini birlikte inşa etmeye başlayacak. Strateji

kuracaklar, zorluklarla yüzleşecekler ve ekip olmaya dair gerçek anlamı

keşfedecekler.  Lütfen! 10 bölümden

oluşan bu seriyi kaçırmayın. Okullarla paylaşın. Bu blogger sayfam tamamen eğitim

odaklı içerikler. Kitap alamayan çocuklar faydalansın istiyorum. Teşekkür

ederim.


Her gün

bir bölüm paylaşmaya gayret edeceğim.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...