Ana içeriğe atla

TEMBEL OĞLANIN DÖNÜŞÜMÜ

 

TEMBEL OĞLANIN DÖNÜŞÜMÜ

Bir varmış bir yokmuş, çok eski zamanların birinde, yaşlı bir değirmenci ve hanımı yaşarmış. Değirmenci oldukça yoksul ama çok iyi kalpli biriymiş. Bu değirmencinin bir de yakışıklı fakat tembel bir oğlu varmış. Değirmenci ve karısı onun tembelliğinden çok rahatsızlık duysalar da bunu ona hissettirmemişler. Bir süre sonra herkes tarafından tembel olarak anılmaya başlamış. Oğlan bu söylemlerden çok rahatsız olduğu için bir karar alarak evi terk edeceğini, kendine bir hayat kuracağını ve artık kimseye yük olmak istemediğini söylemiş. Değirmenci ve karısı üzülmüş gibi yapsa da aslında içten içe seviniyorlarmış.

Değirmenci, oğluna yolda yemesi için ona çok güzel ekmekler ve çeşitli süt ürünleri koymuş. Oğlan, anne ve babasından helallik istedikten sonra yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Oğlanın yürümeye mecali kalmamış. Kendi kendine "Şu güzel ağacın altında biraz dinlenip azığımı yiyeyim," demiş. Oğlan bohçasını yere koyarak kendine oturacak yer ayarlamış. Sonra değirmenci babasının yaptığı ekmekleri çıkarıp, yanına da yumurta, peynir ve biraz çökelek dizmiş. Tam ağzına lokmayı götürecekken karşısına bir geyik çıkmış. Geyik tam oğlanın karşısına dikilmiş ve öylece onu izlemiş. Oğlan, ağzına götüreceği lokmayı geyiğin önüne atmış. Geyik o lokmayı yedikten sonra aniden gözden kaybolmuş. Oğlan bir anda kaybolan geyiğe şaşırsa da yemeğini yemeye devam etmiş. Biraz dinlendikten sonra yürümeye ve kendine yeni bir hayat kurmak için yoluna devam etmiş.



Güneşin çok kızgın olduğu öğlen saatinde biraz bitkin düşmüş. Yine kendine bir ağacın gölgesinde biraz soluklanmak ve su içmek istemiş. Etrafına bakmış, gözüne kestirdiği güzel bir ağacın altında oturarak suyunu içmek istemiş. Bu defa karşısına bir kuzu çıkmış. Kuzu, susadığını belli edercesine meleyerek adeta su istiyormuş. Oğlan, suyu içmeden evvel kuzuyu kucağına alarak ona eliyle su içirmiş. Kuzu suyu içince aniden gözden kaybolmuş. Oğlan yine şaşırmış ama yoluna devam etmiş. Artık yorgunluktan tükenmiş, biraz ileride yaşlı bir kadın çıkmış karşısına.

"Merhaba oğul, nereye gidiyorsun böyle?" diye sormuş kadın. Oğlan geldiği yerden, herkes tarafından adının tembel ve işe yaramaz olarak anıldığını ve bu durumdan çok rahatsız olduğunu söyleyerek, kendine yeni bir hayat kurmak için iş aradığını anlatmış. Kadın, "O halde sana bir teklifim var. Ben artık çok yaşlandım, iş yapamıyorum. Benim işlerimi yap, sana bir ay sonunda bir altın vereceğim," demiş.

Oğlan gülmüş, "Teyzem, senin yardıma ihtiyacın varsa sana bir ay yardım ederim. Karşılığında hiçbir şey istemem, bir altın yeni bir hayat kurmaya yetmez," demiş. Kadın, "O halde bir ay kaldığında bir altın, iki ay kaldığında bir geyik ve üç ay kaldığında sana bir kuzu vereceğim," demiş. Oğlan kendi kendine yolda karşılaştığı geyik ve kuzuyu düşünmüş. Sonunda o yaşlı kadınla karşılaşmasının kaderini değiştireceğine inanmış, düşünüp taşınmış ve üç ay kalacağına söz vermiş.

Her sabah hayvanları otlatıyor, ahırı temizliyor, bahçe ile ilgileniyor, evin işlerine yardım ediyormuş. Günler geceler geçmiş. İlk ayın sonunda kadın, oğlanın avucuna bir altın koymuş. Oğlan kendi kendine, bunca emeğin karşılığında bu altının bir önemi olmadığını düşünse de o yaşlı kadını kırmamak için sesini çıkarmamış, altını ceketinin cebine saklamış. İkinci ayda, her sabah yaptığı işleri yapmaya ve o yaşlı kadına yardım etmeye devam etmiş. Sık sık anasını hatırlamış, onlara yapamadığı yardımı o yaşlı kadına yaparak vicdanını rahatlatmak istemiş.

Yaşlı kadın, "Gel oğul," demiş. "Beni hiç üzmedin, kırmadın. Şimdi sana söz verdiğim gibi bu geyiği vereceğim. Ona iyi bak," demiş. Oğlan, "Tamam," diyerek çalışmaya devam etmiş ve üçüncü ayı da doldurmuş. Üçüncü ayın sonunda yaşlı kadın, söz verdiği gibi kuzuyu vermiş. Artık oğlan daha fazla kalamayacağını, yeni bir hayat kurmak istediğini söylemiş. Yaşlı kadın, "Sen yanımda kalarak mükafatını aldın oğul. Sana verdiğim bu üç şey çok kıymetli. Bu üç şey, güzel bir hayat kurmak ve anneni, değirmenci babanı mutlu etmeye yeter," demiş.



Oğlan şaşırmış, çünkü babasının değirmenci olduğundan hiç bahsetmemişti. Yaşlı kadın, "Elindeki altın tılsımlıdır. Onu verince yerine yenisi gelir. Geyiği her zaman yanında bulundur, o sana hep doğru yolu gösterir. Kuzu ise her gün yün verir. Ben ise senin yeni bir hayat kurman için hep yanında olacağım," demiş. Oğlan şaşkınlıkla yaşlı kadının söylediklerini dinlemiş. Birden yaşlı kadının etrafını bir duman sarmış. Oğlan şaşkınlıkla olanları izlemiş. Bir de ne görsün, yaşlı kadından eser kalmamış, dünya güzeli bir kadına dönüşmüş.

Oğlan, olanların karşısında küçük dilini yutacakmış. Kadın, periler kadar güzelmiş. Oğlan oracıkta bu güzel kadına aşık olmuş ve onunla evlenerek memleketine geri dönmüş. Değirmenci babası, oğlunun yanında bu kadar güzel bir kadını görünce çok mutlu olmuş. Hanımına dönerek, "Tembel oğlumuz kendine ne güzel bir hanım bulmuş," demiş. Oğlan ve prensesler kadar güzel kadın gülümsemişler. Oğlan, "Babacığım, bundan böyle sana her sabah bir altın vereceğim," demiş. Değirmenci babası çok şaşırmış, "Nereden bulacaksın altını oğul?" diye sormuş. Oğlan, "Ben sana bundan böyle hem işlerine yardım edeceğim hem de sana bir altın vereceğim," demiş. Babası şaşırsa da tamam demiş. Anasına dönerek, "Sana bu kuzuyu vereceğim. Her gün bu kuzunun yünlerini kes ve sat," demiş. Anası, "Nasıl olur oğul, kuzudan her gün yün alınır mı?" diye sormuş. Oğlan, "Sen dediğimi yap, her sabah bu koyunun yünlerini kes," demiş. Anası, "Tamam oğul, vardır elbet bir bildiğin," demiş.

Değirmenci babası, oğlundan aldığı altınları kenara koymuş. Kısa zamanda durumları her geçen gün daha iyiye gitmiş ve varlıklarına varlık katmışlar. Anası, bir yandan her gün oğlanın dediği gibi yünleri kesip satmış ve kısa zamanda çok paralar kazanmış. Bir gün değirmenci babası, "Artık yeterince varlıktayız. Değirmeni kapatarak hayatımızı yaşamaya devam edelim," demiş. Geyik, oğlana bakarak kafa sallamış, sonra birden dile gelmiş, "Eğer bu değirmeni kapatırsan kazandığın her şeyi kaybedersin," demiş. Oğlan, geyiğin söylediği gibi kapatmasına izin vermemiş ve babasına yardım olması için birkaç yardımcı almış. Böylece hep beraber mutlu mesut bir hayat kurmuşlar.
11.02.2025
Mesime Elif Ünalmış

*"HER HAYAL BİR UMUTTUR, HER UMUT BİR GERÇEKLİK YARATIR.*


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...