Ana içeriğe atla

 


Son bölüm 

Mira ve Zamanın İzinde – Bölüm 10: Zamanla Yazılan Hayat


Seattle Üniversitesi’nin büyük konferans salonu doluydu. Işıklar altında Mira sahneye çıkmadan önce, sunum kartlarına değil; kalbine dokunuyordu. On yıl süren yolculuğu, zamanın sesini arayan bir bilim kadını olarak başlamış; çocukların düşlerinden, babasının suskunluğundan, toplumun sessizliğinden, doğanın ritminden, anlatıların gölgesinden geçerek buraya ulaşmıştı. Bu son sunum bir kapanış değildi. Zamanla yazılan bir hayatın başlangıcıydı.


Yeni projesi “Zamanın Birleştirici Hafızası: Kişisel ve Kolektif Süre Algısının Kesiti” adını taşıyordu. Bu, Mira’nın önceki araştırmalarının hepsini birbirine bağlayan büyük veriydi. Müzik, rüya, mekân, anlatı, çocukluk, travma… Hepsi tek bir soruda buluşuyordu:  

 “Zamanı biz mi yaratıyoruz, yoksa o mu bizi yazıyor?”


Sunumda bir sahnede Mira, eski EEG kayıtlarını sesle eşleştirdi. Babasının sesinden alınan ritim, bir çocuk şarkısıyla buluşuyor; doğadan gelen kuş sesi, eski bir hikâyenin cümlesiyle yan yana geliyordu. Salondaki sessizlik, en güçlü onaydı. İnsanlar dinliyordu. Çünkü bu anlatı artık sadece bilimsel değil; evrenseldi.


Sunum sonunda jüri Mira’yı ayağa çağırdı. “Siz zamanı sadece ölçmediniz,” dediler, “Onu anlamaya cesaret ettiniz.” Alkışlar yükseldi. Mira, **Uluslararası Zaman ve Anlatı Bilimi Ödülü’nü** aldı. Bu, sadece akademik bir başarı değil; kendi hayatında zamanla barışmış olmanın nişanesiydi.


Sahneden indikten sonra onu tebrik eden birçok kişi arasında biri vardı: **Deniz.** Sade giyimli, sıcak bakışlı, kelimeleri ölçerek konuşan biri. Konferansın görsel sistem danışmanıydı. Mira’yı ilk kez belgesel ekibine teknik destek verirken görmüştü. O günden beri bilimsel ilerleyişini sessizce takip etmişti. Mira ona teşekkür ettiğinde şöyle dedi: “Senin anlattığın zaman, benim yaşamak istediğim zaman.”  


Mira önce onu sadece bir ekip arkadaşı olarak tanımıştı. Ama Deniz'in zamanı dinleyerek yaşaması, sorulara değil sessizliklere değer vermesi Mira’ya bambaşka geldi. Her projesinde yanında olmuştu. Hiç öne çıkmak istememişti. Ama bir gün Mira’nın sunumundan sonra ona sessizce bir defter hediye etti. İçinde sadece tek bir cümle vardı:  

 “Zaman seni yazarken ben yanındaydım.”


Aylar geçti. Mira laboratuvarda çalışırken Deniz çayını getiriyor, şehir dışındaki seminerlere birlikte gidiyor, akşamları birlikte sessizce zaman hakkında konuşuyorlardı. Mira onunla zamanın akışını değil, yavaşlamasını seviyordu. Onun yanında zaman genişliyordu. Bir gün birlikte bir parkta otururken Mira ona dönüp şöyle dedi:  

“Sen zamanımı ölçmüyorsun. Sen ona ses veriyorsun.”


Deniz sustu. Ama gülümsedi. Ardından şöyle dedi: “O zaman artık birlikte yazalım.”  

Ve o cümleyle birlikte Mira’nın hayatı değişti.


Bir yıl sonra Mira bilimsel başarılarının zirvesinde, sade bir törende Deniz’le evlendi. Arka fonda duygu’nun bestelediği müzik, babasının sesiyle başlıyordu: “Zaman sana iyi davransın.” O an, Mira zamanla barıştı — hem bilimde hem kendinde.


Düğünden sonra Mira günlüğüne şu satırı ekledi:  

“Zamanla savaştım. Onu ölçmeye çalıştım. Sonra anlamaya, sonra hissetmeye, sonra anlatmaya başladım. Şimdi ise onunla yaşıyorum.”

10.08.2025

Mesime Elif Ünalmış 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...