Ana içeriğe atla

Güzel Bir Bebek

 

Güzel Bir Bebek 


Can, minik elleriyle kanepeye tutunuyor, ayaklarıyla “Ben de yürüyeceğim,” der gibi titreyen bacaklarını dengede tutmaya çalışıyordu. Annesi Melis Hanım, Can’a çok düşkündü. Can, kapkara boncuk gözleriyle çok sevimliydi. Daima etrafına gülücükler saçıyordu.


Melis Hanım, beş katlı bir binanın zemin katında oturuyordu. Odalardan biri çok karanlıktı. Bu odayı Can’a vermişlerdi. Gündüzleri Can’ı uyuturken zorlandığı için bu karanlık odayı uygun görmüşlerdi.


Melis Hanım, Can’ı uyutmak için odasına götürdü. Can, uykuya zor dalardı. Geceleri defalarca uyanırdı. Fakat Melis Hanım, Can’a ninni söyledikten sonra bebeğin gözleri uykuya yenik düştü. Melis Hanım, Can’ı usulca yatağa bıraktı. Can birden gözlerini annesine dikti. Ağzındaki emziğiyle yanağında beliren gamzeleriyle gülümsüyor, uyumak istemediğini belli eder gibi annesine bakıyordu. İlgi çekmek için annesine gülücükler saçıyordu. Bir süre sonra, bu sefer kesin olarak uykuya daldı.


Melis Hanım, çalışmayı seviyordu ama Can doğduktan sonra işi bırakmıştı. Melis Hanım, bu fırsatı değerlendirip Can’la vakit geçiriyor, anneliğin tadını çıkarıyordu.


Can uyuduktan sonra Melis Hanım, evde yarım kalan işlerini yapmaya koyuldu. Can, bir saat sonra ağlayarak uyandı. Can, hırçın bir tutumla ağlıyor, beşiğinden çıkmaya çalışıyordu. Melis Hanım, kapıyı açıp Can’a baktı. Can’ın gözlerinde misket boşluğuna benzer bir parlaklık fark etti; bebeğin gözleri kedi gözü gibi parlıyordu. Can’ı kucağına alarak bağrına bastı. Çocuğun gözleri onu endişelendirmişti. Üst katta oturan ev sahibine danışmak istedi. Apartman boşluğundan seslendi:


- Ayten Abla, Ayten Abla!


Ayten Abla aşağıya bakarak:

- Efendim Melisciğim!


Melis Hanım, Can’ın gözünde gördüğü parlaklıktan bahsetti. Ayten Abla ise şaşkınlıkla böyle bir şeye hiç rastlanmadığını söyledi. Sonra “Bekle, geliyorum,” diyerek hızla aşağıya indi. Kapı çalıyordu, Ayten Abla gelmişti. “Bir de ben bakayım,” dedi.


Ayten Abla da çocuğun gözlerinde gördüğü misket boşluğuna anlam veremedi:

- Önemli bir şey olabilir. Hemen doktora göstermek lazım, ihmale gelmez.


Bu sözlerden sonra Melis Hanım’ın endişesi çoğaldı. Hemen telefona sarıldı, durumu eşi Ahmet Bey’e anlattı. Eşi, durumun ciddiyetini anlayamadı; Melis Hanım’a sakin olmasını, abartmamasını söyledi.


Bunun üzerine Melis Hanım, annesini aradı. Annesi de benzer şeyler söyledi. Fakat kızının sesindeki endişeyi fark edince “En iyisi Can’ı bir doktora götür,” dedi.


Melis Hanım:

- Üzerimde yeterince para yok anne.


Annesi:

- Kızım, bana uğra, ben vereyim. İçin başka türlü rahat etmeyecek.


Melis Hanım, telefonu kapatır kapatmaz soluğu annesinin evinde aldı. Annesinden muayene ücretini karşılayacak kadar para aldıktan sonra eve dönerek doktoru aradı. Alelacele evden çıktı.


Yarım saat geçmeden muayenehaneye gelmişlerdi. Doktor Bey, Can’ı muayene ettikten sonra Melis Hanım’a dönerek sordu:

- Yalnız mı geldiniz?


- Evet, Doktor Bey, yalnız geldim.


- Şimdi beni dikkatle dinle kızım.


Doktor, ses tonunu ayarladı. Kaygılı bir biçimde Can’ın çok hasta olduğunu, kısa zamanda müdahale edilmesi gerektiğini söyledi.


Melis Hanım, duyduklarına inanamadı. Bir yıkım haberini aniden alan, içi sevgi dolu bir insan ne hale gelirse o da o hale gelmişti. Belli belirsiz mırıldandı. “Neden benim oğlum, neden?” diyerek ağlamaya başladı. Sırtından soğuk ter aktığını hissetti. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu sanki, kendini bir yere sığdıramıyordu. Birden yaşlar süzüldü yanaklarından.


Doktor, kâğıt mendil uzattı. Can’ın nadir görülen bir hastalığı olduğunu, bu hastalığın göz kanseri olarak bilindiğini söyledi. Hemen müdahale edilmezse çocuğun gözünü kaybedebileceğini, daha ileriki aşamalarda ise kanserin başka organlara sıçrayarak çocuğu hayattan koparabileceğini olabildiğince açık bir dille ama sesindeki üzüntüyü bastıramadan anlattı.


Melis Hanım, Can’ı sedyeden kaldırarak battaniyesine sardı, muayenehaneden ayrılarak dolmuşa bindi. Gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Boncuk gözlüsünü sarılıp sarılıp öpüyor, bebeği koklayıp duruyordu. Dolmuştakilerin meraklı bakışlarına aldırış etmedi. Melis Hanım, Doktor’un eline tutuşturduğu kâğıdı çantasına koymuştu. “Bu kâğıtla hastaneye gideceksin, hemen tedaviye başlamak gerekiyor,” demişti.


Hiçbir şeyden haberi olmayan güzel bebek Can, annesinin kucağında uyuyakalmıştı. Melis Hanım, bebeği uyandırmadan dolmuştan usulca indi. Eve girip Can’ı karanlık odaya götürdü. Onu beşiğine yavaşça bıraktı. Yaşadığı bu talihsizliğe anlam veremiyordu.


Biraz kafasını toparlayıp eşi Ahmet Bey’e haber verdi. Eşi çok üzüldü, kendini suçlu hissetti. Hemen izin alarak eve geldi. Eşine ve biricik oğullarına sarıldı.

"Her zorluğun içinde, umut ışığı gizlidir." 03.04.2025

Mesime Elif Ünalmış 

Sorular ve Cevaplar


1. Can hangi hareketleri yapıyordu?

   Minik elleriyle kanepeye tutunuyor, bacaklarını dengede tutmaya çalışıyordu.


2. Melis Hanım neden Can’ın odasını karanlık seçti? 

   Gündüzleri uyutmakta zorlandığı için karanlık bir oda uygun gördü.


3. Can’ın gözlerindeki parlaklık neden endişe uyandırdı?  

   Parlaklık kedi gözü gibi görünüyordu ve normal bir durum değildi.


4. Doktor Can’ın rahatsızlığı hakkında ne söyledi?

   Doktor, Can’ın nadir görülen göz kanseri olduğunu ve hızlı müdahale edilmezse gözünü kaybedebileceğini belirtti.


5.Ahmet Bey’in haberi aldığında tepkisi ne oldu? 

   Çok üzüldü ve kendini suçlu hissetti, hemen eve izin alarak geldi.


HASTANE YOLLARI


Ertesi gün, Melis Hanım ve Ahmet Bey, Can'ı birlikte büyük bir hastaneye götürdü. Doktorlar, Can için hemen yatış işlemlerini başlattılar. Gerekli tetkikler yapıldıktan sonra, Can'ın tedavisi için Ankara'ya gitmesinin daha uygun olacağına karar verildi. Bebeğin sevki, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastanesi'ne yapıldı.


Yaşadıkları şehirden ayrılarak, ertesi gün Ankara'ya doğru yola çıktılar. Ahmet Bey zor da olsa iş yerinden izin almıştı. Can, annesinin kucağında uzun kirpikleriyle mışıl mışıl uyuyordu. Melis Hanım, Can'ın durumu ile ilgili yakınlarına haber verdi. Duyan, duymayana söyledi; kadıncağız her seferinde olanları yeniden anlattı. Eş dost kadını teselli etti etmesine ama... "Ateş," diye düşündü Melis Hanım, "Ateş düştüğü yeri yakar."


Mamak'taki hastaneye bebeği, annesinin refakati eşliğinde yatırdılar. Tedavinin uzun süreceği bilgisi verildi. Ahmet Bey geri dönmek zorunda kaldı. Can'ın tedavisi için Melis Hanım tüm sorumluluğu üstlenerek mücadeleye başladı.


Nihayet gerekli tetkikler yapıldıktan sonra ilaç tedavisine başlandı. İki hafta süren tedavinin sonunda bebeğin saçları döküldü. Melis Hanım'ın içi parçalanıyordu ama kendini bırakmaması gerektiğini biliyordu.


Sancılı süreç tamamlanmış, iki haftanın sonunda bebek taburcu olabilmişti. Bebek sıkıntı çekse de hiçbir şeyin farkında değildi. Sık sık gülücükler saçıyor ve annesinin sesini duyunca kahkaha atıyordu.


Melis Hanım, Can'ın beslenmesine çok dikkat ediyordu. Onun zayıf düşen bedenini güçlü tutmak için bol mineral ve potasyum içeren gıdalar temin etti. Bebek zaman zaman iştahsız kalıyordu. Bu arada, tetkikler için çok fazla kan alınmıştı. Vücudu kansız kalmıştı. Doktorlar, demir ilacı yazdı. Melis Hanım, Can'a ilaçlarını içirince yeni çıkan dişleri çürümeye başladı. Ancak yaşı itibarıyla diş tedavisi hemen başlayamadı. Doktorlar, Melis Hanım'a "Endişelenme, süt dişleri zaten düşecek," dediler. Ancak kadın, Can'ın acı çekmesine dayanamıyordu.


Kemoterapiden iki üç hafta sonra bebeğin dökülen saçları ve kirpikleri yeniden çıkmaya başladı. Her geçen gün kaşları da belirginleşiyordu. Bir ayın sonunda Can, normale döndü. Üç dört ay aralıklarla kontroller yapıldı.


Süreç, Melis Hanım'ı üzüyordu. Ama o güçlü olmak zorundaydı. Melis Hanım hastaneye gittiğinde hasta yakınlarının çaresiz konuşmalarına tanık oluyordu. Bu konuşmalar ilk zamanlarda onu çok sarstı. Zamanla, karamsar konuşmalara kulak vermemeyi öğrendi. Olumsuz düşünmek istemediği için kimseyle konuşmamaya karar verdi. O, boncuk gözlüsünün iyileşeceğine inanmak istiyordu. Tedavinin ilk küründen sonra yaşadıkları kasabaya geri döndüler.


Hayatta zorluklar bitmez ama umudunuzu asla kaybetmeyin.

 Soru ve Cevapları:


1. Can neden Ankara'ya sevk edildi?

Can'ın tedavisi için Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastanesi'nin daha uygun olduğuna karar verildi.



Ahmet Bey iş yerinden aldığı izin süresi dolduğu için geri dönmek zorunda kaldı.


3. Tedavinin zorlukları sırasında Melis Hanım'ı en çok etkileyen ne oldu?

Melis Hanım en çok Can'ın saçlarının dökülmesine ve dişlerinin çürümesine üzüldü.


4. Can'ın iyileşme sürecinde ne gibi gelişmeler yaşandı?

Kemoterapi sonrası Can'ın saçları, kirpikleri ve kaşları yeniden çıkmaya başladı. Bir ayın sonunda normale döndü.


5. Melis Hanım, zorluklara karşı nasıl bir tutum sergiledi?

Melis Hanım güçlü olmayı seçti, karamsar konuşmalardan uzak durdu ve Can'ın iyileşeceğine inanarak mücadele etti.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...