Ana içeriğe atla

Dokunmanın Derinliği: Hislerin Önemi



Dokunmanın Derinliği: Hislerin Önemi


Korona döneminde Zeynep'in hayatı daha da sessizleşmişti. Görme engelli olduğu için kendini her zaman dokunarak, hissederek ifade etmişti. Ancak bu pandemi, en güçlü bağı olan dokunmayı da elinden almıştı. Sarılmanın, el ele tutuşmanın yerini yalnızlık almıştı. Sevdiklerinden uzak kalmak onu derinden etkilemişti. Bir sabah, pencerenin yanındaki sandalyede oturmuş, bahar rüzgârının içeri dolmasını dinliyordu. Huzurla hissettiği dokular şimdi ona yetmiyor gibiydi; çünkü sarılmanın sıcaklığını özlemişti.


Zeynep telefonunu eline aldı. Ancak aramak istediği en yakın arkadaşı Asya'yı bulması için annesinin yardımına ihtiyacı vardı. Annesi numarayı tuşladı ve telefonu ona verdi. Zeynep, Asya'nın sesi duyulur duyulmaz içini çekti.


Zeynep: "Asya... Seni özledim. Her şeyden çok sana sarılmayı özledim. Ama bir gün tekrar eskisi gibi olur mu? Anneme bile sarılamıyorum artık. Birbirimize yaklaşmaktan bile korkar olduk."


Asya, Zeynep'in sesindeki hüzmü hissediyordu. Uzaktan da olsa onu rahatlatmak istedi.  


Asya: "Zeynep, sarılmak bizim en doğal iletişim biçimimiz. Bilimsel olarak sarıldığımızda oksitosin salgılanır, bizi rahatlatır ve güvende hissettirir. Ama biliyor musun? Sadece fiziksel değil; sevgimizle, sesimizle de bağlarımızı koruyabiliriz. Bu uzaklık geçici, biz hâlâ birbirimize bağlıyız."


Zeynep sessizce dinliyordu, ama Asya'nın söyledikleri yetmiyor gibiydi.  


Zeynep: "Sarılmanın yerini hiçbir şey dolduramaz, Asya. Annem küçüklüğümde bana sarıldığında her şeyin iyi olacağına inanırdım. Ama şimdi o güveni özlüyorum. Gözlerimle göremesem de, ellerimle hissetmek bana güç verirdi. Şimdi ellerim boş."


Asya: "Sen yalnız değilsin, Zeynep. Bu dönem, bize dokunmanın ne kadar kıymetli olduğunu öğretti. Ama biliyor musun, dokunmadan da sevgimizi hissettirebiliriz. Sen her zaman hislerinle güçlü bağlar kuruyorsun. Bu bağları hayal gücünle daha da güzelleştirebilirsin."


Zeynep iç çekti. Eski günlerin sıcaklığı, sarılmanın verdiği huzur aklına geldi. O günlerin özlemi onu daha derinlere çekiyordu.  


Pandemi sona erdiğinde, Zeynep kapıyı açar açmaz annesine sıkıca sarıldı. Tüm korkularını bir kenara bırakarak, elleriyle o güveni yeniden hissetti. O an, uzun süre süren sessizliğin ardından hayata yeniden bağlanmış gibiydi. Annesine sarılırken içinden şunları düşündü:  


Sarılmak, sevginin en güçlü ve en sessiz dili."


Daha sonra Asya ile buluştuklarında birbirlerine sarılmak, yalnız geçen o dönemin tüm acısını dindirdi. İkisinin gözleri dolmuştu, ama bu sefer mutluluk gözyaşlarıydı. Zeynep elleriyle Asya'nın yüzüne dokundu, ona özlemle baktı ve şunları söyledi:  


Zeynep: "Seni dokunarak hissedebildiğim için çok şanslıyım, Asya. Görmediğim dünyayı bana senin gözlerinle gösterdiğin için teşekkür ederim. Ama bir şey öğrendim; sevgiyi sadece görmek değil, hissetmek önemli. Sarılmak bu sevgiyi en güzel şekilde anlatıyor."  


Asya, Zeynep'in bu sözlerinden çok etkilenmişti. Dokunmanın ve hissetmenin bu kadar derin bir bağ kurabileceğini daha iyi anlamıştı.  


"En sessiz ve en güçlü bağ, bir dokunuşta saklıdır."

30.04.2025

Mesime Elif Ünalmış 


Soru ve Cevaplar:


1. Zeynep neden pandemide daha çok yalnızlık hissediyor?  

   Cevap: Pandemi döneminde dokunma ve sarılma gibi alışkanlıklar insanlardan uzaklaştığı için Zeynep kendini daha yalnız hissediyor.  


2. Sarılmanın bilimsel etkisi nedir? 

   Cevap: Sarılmak oksitosin hormonu salgılayarak mutluluk, güven ve huzur hissi sağlar.  


3. Zeynep pandemi sonrası neyi fark ediyor? 

   Cevap: Sarılmanın sadece fiziksel bir hareket değil, sevginin en güçlü ve sessiz ifadesi olduğunu fark ediyor.  


4. Asya, Zeynep’i nasıl teselli ediyor?

   Cevap: Asya, sevginin dokunma dışında da ifade edilebileceğini ve Zeynep’in hayal gücüyle bu bağları koruyabileceğini anlatıyor.  


5. Hikaye dokunmanın önemini nasıl vurguluyor? 

   Cevap: Hikaye, pandemi sürecinde insanların fiziksel bağlarının kesilmesiyle sevginin ve dokunmanın ne kadar temel bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor.  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...