Ana içeriğe atla

Disleksiyle Büyüyen Bir Hikaye – 3. Bölüm: Kalpten Okunan Cümleler

 

Disleksiyle Büyüyen Bir Hikaye – 3. Bölüm: Kalpten Okunan Cümleler

Sabah sessizdi. Bahar, okulun bahçesinde tek başına yürüyordu. Ayakkabılarının ucuyla taşları itiyor, gözleriyle gökyüzünü arıyordu. Artık kelimeleri tanıyordu. Ama hâlâ bazıları kaçıyordu. “Gökyüzü” kelimesini yazdığı o gün, bir şey değişmişti. Ama değişim, bir anda olmazdı. Bahar, hâlâ bazı harfleri ters yazıyordu. Ama artık utanmıyordu. Çünkü öğretmeni ona bir şey öğretmişti: Harfler değil, duygular doğru olmalıydı.

Sınıfa girdiğinde çocuklar ona selam verdi. Önceden sessizlikle karşılanırdı. Şimdi göz teması vardı. Bir çocuk ona kalem uzattı. “Bugün birlikte yazalım mı?” dedi. Bahar gülümsedi. Bu gülümseme, bir kelimeden daha güçlüydü. Öğretmen sınıfa girdiğinde gözleri Bahar’ı aradı. Onun varlığı artık sessiz değildi. Bir ışık gibiydi. Ama ışık, bazen gölge de getirirdi.

O gün öğretmen, yeni bir metin verdi. “Hayalinizdeki günü yazın,” dedi. Bahar kalemi eline aldı. Sayfaya baktı. Harfler sıralanmak istemedi. Ama Bahar bekledi. Derin bir nefes aldı. Sonra yazmaya başladı: “Ben bir gün bir kuş olacağım. Uçacağım. Harfler bana yetişemeyecek.” Öğretmen defteri okuduğunda gözleri doldu. Çünkü bu cümle, bir çocuğun özgürlük hayaliydi. Ve özgürlük, bazen bir kuş kadar basitti.

Öğretmen o gün okulun rehberlik servisiyle görüştü. Bahar için özel bir destek programı önerdi. Ama sistem yine direnç gösterdi. “Bu kadar kaynak bir öğrenciye mi?” dediler. “Diğerleri ne olacak?” Öğretmen sustu. Ama bu kez içi susmadı. O gece Elif’in defterini açtı. Sayfalarda kendi çaresizliği vardı. Bir zamanlar Elif de anlaşılmamıştı. Şimdi Bahar için savaşmak gerekiyordu. Çünkü bazı çocuklar, sessizce kayboluyordu.

Ertesi gün sınıfta bir tartışma çıktı. Bir öğrenci, Bahar’ın yazısını alayla okudu. “Kuş olacakmış,” dedi. “Harflerden kaçacakmış.” Bahar başını eğdi. Ama öğretmen ayağa kalktı. “Bazı hayaller, sizin anlayamayacağınız kadar derindir,” dedi. “Ve bazı çocuklar, sizin göremeyeceğiniz kadar güçlüdür.” Sınıf sustu. Bahar gözlerini kaldırdı. O an, öğretmenle arasında görünmez bir bağ kuruldu. Bir cümleyle bir hayat savunulmuştu.

Bahar’ın annesi o hafta okula geldi. Elinde bir dosya vardı. İçinde Bahar’ın eski çizimleri, doktor raporları, gelişim notları… Öğretmen dosyayı inceledi. Bahar’ın beyin haritası, disleksinin klasik örneklerinden biriydi. Görsel-işitsel entegrasyon zayıf, kısa süreli hafıza düşük… Ama duygusal zekâ yüksek. Öğretmen dosyayı kapattı. “Bu dosya bir tanı değil,” dedi. “Bu bir yol haritası. Ve biz bu yolda birlikteyiz.”

O hafta sınıfta bir proje başlatıldı: “Benim Hikâyem.” Her çocuk kendi hayatından bir anı yazacaktı. Bahar defterini açtı. Sayfaya uzun süre baktı. Sonra yazdı: “Ben bir gün bir kelimeyi yanlış yazdım. Ama öğretmenim onu doğru okudu.” Bu cümle sınıf panosuna asıldı. Altına öğretmen bir not ekledi: “Bazı cümleler kalpten okunur.” Panoya bakan çocuklar sustu. Çünkü bazı şeyler sadece hissedilirdi.

Bahar artık sınıfın bir parçasıydı. Ama hâlâ zorlanıyordu. Harfler bazen birbirine karışıyor, kelimeler yer değiştiriyordu. Öğretmen ona yeni bir yöntem öğretti: Harfleri ritimle ezberlemek. Müzik eşliğinde yazmak. Bahar bu yöntemi sevdi. Çünkü müzik, onun içindeki sessizliği konuşmaya çeviriyordu. Bir gün sınıfta bir şarkı çaldı. Bahar o şarkının ritmiyle “umut” kelimesini yazdı. Harfler doğruydu. Ama daha önemlisi, duygusu doğruydu.

Öğretmen, Bahar’ın gelişimini belgelemeye başladı. Her hafta bir başarı, bir zorluk, bir gözlem… Bu belgeler, bir gün Bahar’ın hikâyesini anlatacaktı. Çünkü bazı hikâyeler sadece yaşanmaz, kaydedilir. Bahar’ın annesi belgeleri görünce ağladı. “Ben hep onun eksik olduğunu düşündüm,” dedi. “Ama şimdi görüyorum ki o sadece farklıymış.” Öğretmen kadına sarıldı. Çünkü bazen bir sarılma, bir terapi kadar iyileştiriciydi.

Sınıfta bir gün Bahar, tahtaya çıktı. Kelimeleri yazması istendi. Ellerini arkasına sakladı. Sonra tahtaya yaklaştı. Tebeşiri aldı. “Hayal” kelimesini yazdı. Harfler biraz eğriydi. Ama okunuyordu. Sınıf alkışladı. Bahar gülümsedi. “Ben artık korkmuyorum,” dedi. “Yanlış yazsam da yazacağım.” Öğretmen tahtaya yaklaştı. Altına bir cümle ekledi: “Cesaret, doğru yazmaktan önce gelir.”

O gün okulun müdürü sınıfa geldi. Bahar’ın gelişimini görmek istedi. Öğretmen belgeleri sundu. Müdür başını salladı. “Bu çocuk özel,” dedi. “Ama sistemimiz buna hazır değil.” Öğretmen cevap verdi: “Sistem hazır değilse, biz hazır ederiz.” Müdür sustu. Çünkü bazı cevaplar, bir direniştir. Bahar o gün okulun koridorunda yürürken bir öğretmen ona selam verdi. “Senin hikâyeni duydum,” dedi. “Seninle gurur duyuyorum.” Bahar teşekkür etti. Ama içinden bir şey daha söyledi: “Ben artık varım.”

O hafta Bahar, sınıf arkadaşlarına bir mektup yazdı. “Ben bazen harfleri karıştırıyorum. Ama sizi seviyorum. Ve sizinle olmak bana iyi geliyor.” Mektup sınıfta okundu. Çocuklar sırayla Bahar’a cevap yazdı. “Seninle oyun oynamak istiyorum.” “Sen çok cesursun.” “Senin hikâyen bana ilham verdi.” Bahar mektupları sakladı. Her biri bir bağdı. Her biri bir iyileşmeydi.

Öğretmen o gece defterine bir not düştü: “Bahar artık bir kelime değil. Bir cümle. Ve bu cümle, umutla yazılıyor.” Elif’in defterinden bir sayfa kopardı. Bahar’ın defterine yapıştırdı. Sayfada şu yazıyordu: “Bazı çocuklar sessiz doğar. Ama bir gün, bir kelimeyle dünyayı değiştirir.” Bahar o sayfaya baktı. Sonra altına kendi cümlesini ekledi: “Ben o kelime olacağım.”

Ve böylece Bahar’ın defteri dolmaya devam etti. Her sayfa bir mücadeleydi. Her kelime bir zafer. Her çizim bir bağ. Bu defter, sadece bir çocuğun değil, bir toplumun dönüşüm hikâyesiydi. Çünkü bir çocuğa şans verildiğinde, sadece o değil; etrafındaki herkes değişirdi. Bahar artık sadece bir öğrenci değildi. O, bir öğretmen olmuştu. Sessizce, kelimelerle, duygularla… Kalpten okunan cümlelerle.


"Bir çocuğa inanmak, sadece geleceğe değil, tüm insanlığa bir armağandır.” 

14.10.2025

Mesime Elif Ünalmış

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...