Disleksiyle Büyüyen Bir Hikaye – 4. Bölüm: Kimse Görmese de Varım
Bahar o sabah okula gitmek istemedi. Defterini çantasına koyarken elleri titredi. Annesi fark etti. “Bugün seni ben götüreyim,” dedi. Bahar başını salladı. Ama gözleri başka bir şey söylüyordu. Okul, artık sadece bir bina değildi. Bir mücadele alanıydı. Ve Bahar, her gün o alana çıkıyordu. Harflerle, bakışlarla, sessizlikle…
Yolda annesi konuşmaya çalıştı. “Bugün ne yazacaksın?” dedi. Bahar cevap vermedi. Çünkü bazı günler kelimeler bile yorgun olurdu. Okulun kapısına geldiklerinde annesi eğildi. “Seninle gurur duyuyorum,” dedi. Bahar gözlerini kaçırdı. Gurur, ona hâlâ uzak bir kelimeydi. Ama defterinde bir yer ayırmıştı ona. Belki bir gün yazacaktı.
Sınıfa girdiğinde öğretmen onu karşıladı. “Bugün dışarı çıkacağız,” dedi. “Bir gözlem yapacağız.” Bahar şaşırdı. Dışarı çıkmak, onun için bir tehdit değil, bir kaçıştı. Sınıfla birlikte okulun bahçesine çıktılar. Her çocuk bir şey gözlemleyecekti. Bahar bir karıncayı izledi. Küçük, sessiz, ama kararlıydı. Defterine yazdı: “Karınca gibi olmak istiyorum. Kimse görmese de varım.”
Öğretmen defteri okuduğunda durdu. Bu cümle, Bahar’ın iç dünyasının özeti gibiydi. Görünmezlik, onun en büyük yüküydü. Ama artık görünmek istiyordu. O gün öğretmen, Bahar’a bir görev verdi. “Bir hikâye yaz,” dedi. “Ama bu kez sen kahraman ol.” Bahar defterini açtı. Yazmaya başladı: “Bir kız vardı. Harfleri tanımıyordu. Ama yıldızları tanıyordu. Bir gün bir yıldız ona seslendi: ‘Senin adın umut.’”
O hafta Bahar’ın annesiyle öğretmen yeniden buluştu. Kadın yorgundu. Ama gözlerinde bir ışık vardı. “Bahar değişiyor,” dedi. “Evde artık kendi kendine yazıyor. Bazen yanlış, ama cesur.” Öğretmen gülümsedi. “Yanlışlar, cesaretin izleridir,” dedi. “Ve Bahar artık iz bırakıyor.” Kadın sustu. Sonra defterden bir sayfa çıkardı. Bahar’ın gece yazdığı bir nottu: “Ben bir gün öğretmen olacağım. Ama önce kendimi öğreneceğim.”
Okulda bir etkinlik düzenlendi. Aileler davetliydi. Her çocuk bir sunum yapacaktı. Bahar çok heyecanlıydı. Ama aynı zamanda korkuyordu. Kalabalık, onun için bir labirentti. Öğretmen onu hazırladı. “Sadece bir cümle söyle,” dedi. “Ama o cümle senin olsun.” Bahar sahneye çıktığında sessizlik oldu. Sonra konuştu: “Ben harfleri karıştırıyorum. Ama duyguları sıralayabiliyorum.” Alkışlar yükseldi. Bahar başını eğdi. Ama içi dikti.
Etkinlikten sonra bir veli yanına geldi. “Kızım da disleksi,” dedi. “Sizin hikâyeniz bize umut verdi.” Bahar şaşırdı. Çünkü ilk kez bir kelimesi başka bir kalbi iyileştirmişti. Öğretmen bu anı deftere yazdı. “Bahar’ın kelimesi, bir başka çocuğun sessizliğini kırdı.” O gün Bahar, sadece bir öğrenci değil, bir örnek oldu.
Sınıfta yeni bir çocuk geldi. Adı Deniz’di. Sessizdi. Bahar onu fark etti. Yanına gitti. “Sen de harfleri karıştırıyor musun?” dedi. Deniz başını salladı. Bahar gülümsedi. “O zaman sen de yıldızsın.” Bu cümle, Deniz’in gözlerini parlattı. Öğretmen onları izledi. İki sessizlik, bir bağ kurmuştu. Ve bu bağ, kelimelerden güçlüydü.
Bahar artık sadece yazmıyordu. Öğretiyordu. Deniz’e harfleri ritimle anlatıyordu. “Bu ‘b’, bu ‘d’. Dans etmelerine izin verme.” Deniz güldü. Öğretmen bu anı deftere yazdı. “Bahar artık bir öğretmen gibi davranıyor. Sessizliği eğitiyor.” Bahar’ın annesi bu gelişmeyi duyduğunda ağladı. “Ben hep onun yalnız kalacağını düşündüm,” dedi. “Ama şimdi görüyorum ki o yalnızlığı dönüştürüyor.”
O hafta Bahar, okul dışında bir etkinliğe katıldı. Bir kütüphane gezisi. Kitaplar arasında yürürken gözleri bir kitaba takıldı: “Farklılıkların Gücü.” Öğretmen kitabı ona verdi. “Bu senin,” dedi. Bahar sayfaları çevirdi. Her kelime ona bir şey fısıldıyordu. “Sen değerlisin. Sen özelsin. Sen varsın.” Bahar defterine yazdı: “Kitaplar da konuşuyor. Ama ben artık cevap verebiliyorum.”
Kütüphane gezisinden sonra Bahar, bir mektup yazdı. Ama bu kez annesine değil, öğretmenine. “Siz bana harfleri değil, cesareti öğrettiniz. Ben artık yanlış yazmaktan korkmuyorum. Çünkü siz hep doğru okudunuz.” Öğretmen mektubu okuduğunda sustu. Sonra defterine bir cümle ekledi: “Bazı öğretmenler bilgi verir. Bazıları hayat.”
O gün okulda bir kriz yaşandı. Bir öğrenci Bahar’a “geri zekâlı” dedi. Sınıf sessizleşti. Bahar başını eğdi. Ama öğretmen ayağa kalktı. “Bu kelime, bir insanı değil, bir cehaleti tanımlar,” dedi. “Ve Bahar, sizin anlayamayacağınız kadar güçlü.” Sınıf sustu. Öğrenci özür diledi. Bahar cevap verdi: “Ben affederim. Çünkü ben de yanlış yapıyorum. Ama öğreniyorum.” Bu cümle, sınıfın duvarına yazıldı. “Affetmek, öğrenmenin bir parçasıdır.”
Bahar artık okulun sesi olmuştu. Her etkinlikte bir cümlesi vardı. Her projede bir izi. Öğretmen onun gelişimini belgelemeye devam etti. Ama artık sadece akademik değil, duygusal gelişim de vardı. Bahar, sınıf arkadaşlarına destek oluyor, yeni gelen çocuklara yol gösteriyordu. Bir gün öğretmen ona sordu: “Senin hayalin ne?” Bahar cevap verdi: “Ben bir gün bir okul kuracağım. Sessiz çocuklar için. Onlara ses olacağım.”
O gece öğretmen kendi defterini açtı. Elif’in sayfaları hâlâ oradaydı. Ama artık acı değil, umut taşıyordu. Bahar, Elif’in eksik kalan cümlelerini tamamlıyordu. Öğretmen yazdı: “Bir çocuk, bir hayatı iyileştirebilir. Eğer ona inanırsanız.” Bahar’ın annesi bu defteri gördüğünde sustu. Sonra sadece şunu dedi: “Siz Bahar’a değil, bize ışık oldunuz.”
Ve böylece Bahar’ın defteri dolmaya devam etti. Her sayfa bir mücadeleydi. Her kelime bir zafer. Her çizim bir bağ. Bu defter, sadece bir çocuğun değil, bir toplumun dönüşüm hikâyesiydi. Çünkü bir çocuğa şans verildiğinde, sadece o değil; etrafındaki herkes değişirdi. Bahar artık sadece bir öğrenci değildi. O, bir öğretmen olmuştu. Sessizce, kelimelerle, duygularla… Kimse görmese de var olarak.
"Görülmeyen bir çocuğu fark etmek, sessiz bir devrimi başlatmaktır.”
15.10.2025
Mesime Elif Ünalmış
Yorumlar
Yorum Gönder
Merhaba sevgili okuyucular, paylaştığım hikayeler ve yazılar hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum! Yorumlarınız benim için çok değerli. Lütfen görüşlerinizi ve önerilerinizi paylaşmaktan çekinmeyin. Hep birlikte daha güzel bir topluluk oluşturalım! ✍️