Ana içeriğe atla

KIRILMADAN GÜÇLENMEK 4. Bölüm – Aynaya Bakmak: Kendini Tanımanın Sessiz Zaferi



KIRILMADAN GÜÇLENMEK  
4. Bölüm – Aynaya Bakmak: Kendini Tanımanın Sessiz Zaferi  


Hazal, sabahın erken saatlerinde uyanmayı alışkanlık haline getirmişti. Evin sessizliğinde, herkesin uykuda olduğu saatlerde çalışmak onun için bir zorunluluk değil, bir kaçıştı. Eşinin eleştiren bakışları, ailesinin temkinli sessizliği, toplumun görünmez kuralları… Hepsi birleştiğinde Hazal’ın nefes alabildiği tek yer, yalnızlıkla örülmüş bu saatlerdi.

Mutfağın köşesindeki küçük masada, dizüstü bilgisayarının ekranı parlıyordu. Parmakları klavyede dans ederken, zihninde yıllardır biriktirdiği fikirler kelimelere dönüşüyordu. Çocuklar için yazdığı hikâyeler, kadınların içsel gücünü anlatan denemeler, dijital dünyada görünür olma çabası… Hepsi onun sessiz devrimiydi.

Eşi, onun bu üretimini “boş uğraş” olarak görüyordu. “Evde yeterince iş var,” diyordu. “Senin yazdıkların kimseyi ilgilendirmez.” Hazal bu sözleri ilk duyduğunda içi burkulmuştu. Ama zamanla bu cümleler, onun için birer motivasyon kaynağına dönüştü. Her “yapamazsın” sözü, onun için “yapmalısın” anlamına gelmeye başlamıştı.

Ailesi ise daha farklıydı. Hazal’ın yeteneklerine inanıyorlardı ama evliliğin huzurunu bozmamak adına sessiz kalmayı tercih ediyorlardı. “Senin iyiliğin için,” diyorlardı. “Eşinle sorun yaşama.” Hazal bu sessizliği anlayabiliyordu ama kabullenemiyordu. Çünkü kendi iç sesi artık daha yüksek konuşuyordu: “Ben kimim? Ne istiyorum? Ne zaman kendim olacağım?”

Geceleri, herkes uyuduğunda Hazal’ın zamanı başlıyordu. Işıklar kapalı, sadece ekranın solgun ışığıyla aydınlanan odada kelimeler birer birer doğuyordu. Blog yazıları, e-kitap taslakları, çocuk hikâyeleri… Hepsi onun iç dünyasının yansımalarıydı. Her satırda biraz daha özgürleşiyor, biraz daha kendine yaklaşıyordu.

Bir gün, eşinin baskısı doruğa ulaştı. Hazal’ın bilgisayarını kapatıp “Artık yeter!” dedi. “Bu saçmalıkla uğraşmayı bırak.” Hazal gözlerini kaçırmadan eşine baktı. İçinde bir şey kırılmadı, aksine bir şey güçlendi. O gece, ilk defa sessiz kalmadı. “Bu benim hayatım,” dedi. “Seninle paylaştığım ama sana ait olmayan bir hayat.”

Bu çıkış, evde kısa süreli bir sessizlik yarattı. Ailesi endişelendi. “Hazal, dikkatli ol,” dediler. “Evliliğin zarar görmesin.” Ama Hazal artık başka bir yerdeydi. O, aynadaki yabancıyla yüzleşmişti. O yabancı, yıllardır başkalarının beklentileriyle şekillenmiş bir kadındı. Ama artık aynada kendi yüzünü görmek istiyordu.

Aylar geçti. Hazal dijital projelerini tamamladı. Blogu binlerce kişiye ulaştı. E-kitapları satışa sunuldu. Çocuk hikâyeleri okullarda okunmaya başladı. Her başarı, onun içindeki sesi daha da güçlendirdi. Artık yalnızca geceleri değil, gündüzleri de yazıyordu. Eşi hâlâ anlamıyordu ama Hazal artık anlamak zorunda olmadığını biliyordu.

Bir sabah aynaya baktığında kendini tanıdı. Gözlerinde yorgunluk değil, kararlılık vardı. Yüzünde kırgınlık değil, gurur vardı. Artık baskıya tahammül edemeyeceğini biliyordu. Çünkü o, kendi yolunu çizmişti. Ve bu yol, onun kimliğiydi.

Günler geçtikçe Hazal’ın blogları daha fazla okunmaya, hikâyeleri paylaşılmaya, yorumlar gelmeye başladı. Başta sessizce yazdığı metinler, şimdi binlerce kişiye ulaşıyordu. Bir sabah gelen bir e-posta onu gülümsetti: “Sizin hikâyenizi kızımla birlikte okuduk. O artık kendi masalını yazmak istiyor.” Hazal gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı. Bu cümle onun için bir ödül gibiydi.

Kazancı da artıyordu. Bloglardan gelen reklam gelirleri, dijital kitap satışları, içerik iş birlikleri… Her biri onun görünmez emeğinin karşılığıydı. Eşi bu durumu fark ettiğinde, önce sessiz kaldı. Sonra birkaç kez ima etti: “İyi ki yazıyorsun, evin bütçesine katkın oldu.” Ama Hazal bu cümlelerin ardındaki korkuyu hissediyordu. Eşi, onun artık bağımsız olduğunu fark etmişti. Ve bu bağımsızlık, eşitlik talebini de beraberinde getiriyordu.

Hazal’ın gözleri artık daha net bakıyordu. Eşine karşı eskisi gibi çekinmiyor, fikirlerini açıkça söylüyordu. “Benim zamanım değerli,” diyordu. “Bu akşam çalışmam gerekiyor.” Eşi bu cümleleri duyduğunda sessiz kalıyordu. Çünkü içten içe biliyordu: Hazal, bu baskıya bir kez daha maruz kalırsa, bu evlilikte kalmayacaktı.

Ailesi hâlâ endişeliydi. “Kızım, dikkat et. Evliliğin bozulmasın,” diyorlardı. Ama Hazal artık başka bir yerdeydi. O, kendi kimliğini bulmuştu. Aynadaki yabancı gitmiş, yerine kendi yüzü gelmişti. Artık kendini tanıyordu. Ne istediğini, neye tahammül edemeyeceğini, neyi hak ettiğini biliyordu.

Bir akşam, eşinin sesi yine yükseldi. “Sen çok değiştin,” dedi. Hazal durdu, gözlerinin içine baktı. “Hayır,” dedi. “Ben hep bendim. Sadece artık kendimi saklamıyorum.” Bu cümle evin duvarlarında yankılandı. Eşi sustu. Çünkü Hazal’ın sesi artık susturulamazdı.

O gece, defterine şunu yazdı:  
“Başarı, sadece para değil. Kendini tanımak, kendini savunmak, kendini sevmek.”

Ve o sabah, aynaya baktığında artık bir yabancı değil, kendi hikâyesinin kahramanı vardı karşısında. Hazal, baskıya tahammül etmeyeceğini biliyordu. Çünkü artık bir seçeneği vardı. Ve bu seçenek, onun kendi elleriyle inşa ettiği bir hayatın ta kendisiydi.


06.10.2024 2025  
Yazan: Mesime Elif Ünalmış

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...