Dokuzuncu Bölüm – Gargamel Burunlu Çirkin Kadın
Kasabanın üstüne huzur uzun bir yorgan gibi serilmişti. Güven artık kardeşleriyle aynı sofrada yemek yiyor, ablalarının dualarına her sabah gözleriyle “amin” diyordu. Günler paylaşım, geceler içsel sessizlikle ilerliyordu. Ama Güven’in içinde başka bir fısıltı vardı. Henüz tamamlanmamış, bir “eksik halkayla” örülü geçmişin kalbinde atıp duran bir çağrı: Gargamel burunlu çirkin kadın...
O kadın ki, bir zamanlar bedduasıyla bir ağacı zehre dönüştürmüş, bir soyun kaderini sarsmıştı. Ama Güven ona kızmıyordu. Beddua bir kin değil, anlatılamayan bir hikâyenin çığlığıydı belki. Ve Güven artık hikâyeyi tamamlamak istiyordu.
Ancak o arayış sürerken, Bahar ellerini karnına koyup gözlerini gülümseyerek yumdu: “Sana bir müjde daha...” Güven’in içindeki tüm fırtına bir anlığına sustu. Evin içini dolunay gibi aydınlatan bir sevinç yayıldı. Ama bu sevinç, çok geçmeden karanlık bir isteğin içine doldu. Gecenin bir vakti Bahar gözleri dolu dolu kalktı: “Güven... o meyveyi istiyorum. Zehirli ağacın o muhteşem meyvesini...”
Güven’in kanı çekildi. Ağzı kurudu. “Hayır,” dedi. “Bahar, bu meyve güzel görünür ama karanlık bedelleri vardır. Emine için verilmişti bir zaman. Ama her yardım, ardında sınanmış bir kelime bırakır.” Bahar bu sözü anlamak istemedi. Küçük bir kız gibi dudak büküp mızmızlandı. Ve en sonunda gözyaşıyla fısıldadı: “Yemeden uyuyamam.”
Güven gecenin kör karanlığında dışarı çıktı. Zehirli ağacın yanına vardığında, ağaç ne rüzgârla sallanıyordu ne sessizdi. Sanki onu bekliyordu. Köklerinin altından titrek bir ışık sızıyor, dallarından tanımadığı bir çiçek kokusu geliyordu. “Söyle Güven,” dedi ağaç fısıltıyla. “Neden geldin?
Güven biraz durdu. Omuzlarından iç çekiş gibi bir yorgunluk geçti. “Eşim Bahar... çocuğumuz büyüyor içinde. O meyveyi istiyor.”
Ağaç bir süre sustu. Sonra rüzgâr birden yön değiştirdi. “Bunu sana vereceğim. Ama sana daha önce bahsetmediğim şeyi söyleyeceğim.” Ağaç titredi. Dalları, minik altın rengi meyvelerle ışıldadı.
“Ben... tamamen arınmak istiyorum. Zehirimi toprağın altına gömmek. Bunun için bana o kadını getir: Gargamel burunlu kadın. Eğer onu bulur, bedduasını geri aldırırsan... sonsuza dek iyiliğin kaynağı olurum. Her gölgeli kalbe çiçek açtırırım. Ama... eğer başaramazsan, çocuğun bedeninde eksik bir ışık olur.”
Güven gözlerini yumdu. “Bunu yalnızca Bahar için değil... tüm güzel yürekler için yapacağım.”
Ağaç üç meyve verdi. Güven onları bir mendile sardı, koşarak eve döndü. Bahar sevinçle meyveleri yedi. İçi aydınlanmış gibiydi. Ama Güven’in yüzündeki hüzün gölgesi gözünden kaçmadı.
“Söyle,” dedi, elini onun elinin üzerine koyarak. “Zehirli ağaç karşılığında ne istedi?” Güven başını eğdi. Her şeyi anlattı. Bahar bir anlık suskunluk yaşadı. Sonra gözlerinden bir damla düştü. “O kadını bulacaksın. Buna inanıyorum. Çünkü sen... karanlığa yürümeyi göze alan tek kişisin.”
Ertesi sabah Güven, işlerini yardımcısına devretti. “Bir süreliğine uzaklaşacağım,” dedi. Yardımcısı elini kalbine götürerek eğildi. “Senin yolun bizim için de ışıktır.”
Güven yollara düştü. Kasabalardan, yaylalardan, mezralardan geçti. Kimse adını bilmiyordu, ama “burnu büyük kadın”, “uzaklardaki yalnız”, “kimsenin eşi olmayan ihtiyar” gibi fısıltılar vardı. Bir muhtar, “İki yıl önce bir mezrada evlenmiş bir kadından bahsedildi,” dedi. “Kocası öldükten sonra kimse onu görmedi.”
Güven mezraya gitti. Komşular suskundu. Ama içlerinden yaşlı bir kadın yumuşadı. “Bir zamanlar sevdalı olduğu adamın yakınında bir yere çekildi,” dedi. “Flanca köyünün ardında... eski bir taş evin içinde.”
Güven adımlarını sıklaştırdı. Göğsü daralıyordu. Sonunda evi gördü. Duvarları yosun tutmuş, pencereleri örümcek ağlarıyla örtülmüştü. Bahçede yaban otları yürümüş, kapının eşiğinde yalnızlık oturmuştu. Ve kapı açıldı. Gargamel burunlu çirkin kadın, beklenmedik bir zarafetle karşıladı onu. Uzun, kemikli yüzünde yılların izleri vardı ama gözleri... gözleri çocukken gözyaşı dökmeyi öğrenmiş biri gibi parlaktı.
“Sen kimsin?” dedi kadın.
Güven diz çökerek, “Elinizi öpeyim. Sonra anlatacağım,” dedi. Kadın şaşırdı. Tereddütle ama saygıyla uzattı elini. Güven öptü. “Yoldan geldim. Çok uzaktan . Yorgunum. İçeri davet ederseniz… geçmişi anlatacağım size. Kendi hayatınızı bile unuttuğunuz bazı satırları...”
Kadın onu içeri aldı. Küçük, toprak kokan odada bir köşeye oturdu. Güven anlatmaya başladı. Başından, soyundan, ağacın lanetinden, Bahar’dan, doğacak çocuktan... Kadın sustu. Yalnızca dinledi.
Çünkü ilk defa... biri onu anlamaya çalışıyordu. Ve yıllar sonra... ilk kez ağladı.
Mini Anket – Yüzleşmenin Büyüsü**
1. Güven'in yıllar sonra bedduanın sahibini aramaya çıkması sence neyin işaretiydi?
▫️ Geçmişi onarmadan geleceğe yürümek istememesi
▫️ İçinde taşıdığı sorumluluk duygusunun ağır basması
▫️ Bedduanın ardındaki hikâyeyi anlamak istemesi
2. Bahar’ın, zehirli meyveyi istemesi ve Güven’in buna boyun eğmesi sana ne düşündürdü?
▫️ Sevdiği kadının arzusu karşısında çaresiz kalmak
▫️ Sevgiyle sınanan bir irade çatışması
▫️ Kaderin dairesel döngüsünün tekrar başlaması
3. Gargamel burunlu kadının, Güven’e ilk kez biri gibi dinlemesi seni nasıl etkiledi?
▫️ Sevgiyle yaklaşan bir insanın en soğuk kalpleri bile yumuşatabileceğini gösterdi
▫️ Tüm ‘kötü’ karakterlerin ardında kırılmış bir geçmişin saklı olduğunu hatırlattı
▫️ Hikâyedeki kırılma anının sessiz ama en güçlü sahnesiydi
💬 Yorumlarda sen fısılda:
Gargamel burunlu kadının evinde olsaydın, Güven’e ne söylerdin?
Bu bölümde seni en çok etkileyen cümle ya da sahne ne oldu?
08.07.2025
Yazan: Mesime Elif ÜNALMIŞ
Yorumlar
Yorum Gönder
Merhaba sevgili okuyucular, paylaştığım hikayeler ve yazılar hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum! Yorumlarınız benim için çok değerli. Lütfen görüşlerinizi ve önerilerinizi paylaşmaktan çekinmeyin. Hep birlikte daha güzel bir topluluk oluşturalım! ✍️