Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Güzel Bir Bebek

  Güzel Bir Bebek  Can, minik elleriyle kanepeye tutunuyor, ayaklarıyla “Ben de yürüyeceğim,” der gibi titreyen bacaklarını dengede tutmaya çalışıyordu. Annesi Melis Hanım, Can’a çok düşkündü. Can, kapkara boncuk gözleriyle çok sevimliydi. Daima etrafına gülücükler saçıyordu. Melis Hanım, beş katlı bir binanın zemin katında oturuyordu. Odalardan biri çok karanlıktı. Bu odayı Can’a vermişlerdi. Gündüzleri Can’ı uyuturken zorlandığı için bu karanlık odayı uygun görmüşlerdi. Melis Hanım, Can’ı uyutmak için odasına götürdü. Can, uykuya zor dalardı. Geceleri defalarca uyanırdı. Fakat Melis Hanım, Can’a ninni söyledikten sonra bebeğin gözleri uykuya yenik düştü. Melis Hanım, Can’ı usulca yatağa bıraktı. Can birden gözlerini annesine dikti. Ağzındaki emziğiyle yanağında beliren gamzeleriyle gülümsüyor, uyumak istemediğini belli eder gibi annesine bakıyordu. İlgi çekmek için annesine gülücükler saçıyordu. Bir süre sonra, bu sefer kesin olarak uykuya daldı. Melis Hanım, çalışmayı seviy...

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN. Bayramın ikinci günü bu Ramazan Bayramı, ülkemizin içinde bulunduğu zorlu koşullar nedeniyle buruk geçti. Halkımızın geniş bir kesimi, ekonomik sıkıntılar ve adalet sistemindeki sorunlarla mücadele ediyor. Ancak, bu aziz milletin tarih boyunca gösterdiği dayanışma ve dik duruş, her türlü zorluğun üstesinden gelme gücünü taşımaktadır. Her şeye rağmen, bu bayramın huzur ve mutluluk içinde geçmesini temenni ediyorum. Hepinizin bayramını en içten dileklerimle kutluyorum 🌸🍭 31.03.2025 Mesime Elif Ünalmış 

Tuvaldeki Hayat

 Tuvaldeki Hayat Melis henüz 9 yaşındaydı; boyundan büyük hayalleri, içinden taşıp duran duyguları vardı. Bir şehir kenarındaki mütevazı evde, penceresi doğrudan boş bir arsaya bakan bir odada yaşardı. O arsa, hayalleriyle doluydu; çünkü bir ressamın gözüyle gördüğünde, çamurla kaplı toprak tuval oluyordu. Melis, eski boya kalemleri ve birkaç kırık pastel boyasıyla o hayal dünyasına renk katıyordu. Evdeki hava genelde ağır ve sessizdi. Alkol ve sigara kokusunun evin duvarlarında bıraktığı izler, Melis’i içten içe rahatsız ediyordu. Sürekli gerginlik, sessizlikle maskelenen çatışmalar, onun çocuk dünyasında büyük bir karmaşaya yol açıyordu. Bu karmaşanın içinde, Melis sessiz çığlıklarını renklerin diliyle tuvale aktarıyordu. Belki babasının sessizliği, annesinin tükenmişliği veya evin boğucu atmosferi onu başka bir dünyanın peşine sürüklüyordu. Ama o dünyada yalnız değildi; çizgiler, renkler ve hayalleri onun en iyi dostlarıydı. Bir gün, okulunda doğum günü kutlaması yapıldı. Melis,...

DEMOKRASİ BİR ÇİÇEKTİR

  DEMOKRASİ BİR ÇİÇEKTİR Ben okulda bayramlarda şiir okumayı çok severdim. Öğretmenlerim de benim şiirleri çok iyi okuduğumu söylerlerdi. Herkese okumak için birer şiir verirken, bana iki ya da üç şiir verirlerdi. Her şiiri çok iyi ezberler, kâğıda bile bakmazdım. 23 Nisan Bayramı yaklaşmış, okulda boş vakitlerde hazırlık yapıyordum. Ben de Orhan Şaik Gökyay'ın “Bu Vatan Kimin?” adlı şiirini okumak için prova yapıyordum. Konferans salonunda kürsüye çıkıp şiirimin birinci kıtasını okuyordum: "Bu Vatan Kimin?" Bu vatan toprağın kara bağrında   Sıradağlar gibi duranlarındır.   Bir tarih boyunca onun uğrunda   Kendini tarihe verenlerindir. Derken arkamda birinin saçımı tuttuğunu hissettim. Döndüğümde ağabeyimin elinde kocaman bir makas gördüm. Örgülü saçımdan tutup gelişi güzel saçımı kesmişti. Çok öfkeli görünüyordu.   “Ben sana demedim mi, bu şiir benim! Onu geçen sene ben okumuştum. Benim okuduğum şiiri kimse okuyamaz!” diyerek beni azarladı. ...

SİPARİŞLER GELMEDİ

  SİPARİŞLER GELMEDİ  Babamın karayollarında canını dişine takarak çalıştığı yıllar, dokuz kardeşiyle büyüyen bir çocuğun hayatını şekillendiren anılarla doluydu. Babam, yedi çocuğu okutmak için büyük bir fedakârlık gösteriyordu. Bize tarlada çalışmayı değil, eğitim almayı seçmemizi sağlayan güçlü bir destekti. Ancak onu çok sık göremiyorduk. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde köprüler, yollar ve okullar gibi farklı projelerde çalışırken aylarca evden uzak kalabiliyordu. Eve geldiğinde verdiği harçlıklar bizim için bir hazineydi; ancak bazen ihtiyaçlarımızı listeleyip bir sonraki gelişinde getirmesini istiyorduk. Bir 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı için umutla hazırladığım ihtiyaç listesindeki üç şey; resim defteri, siyah okul önlüğü ve okul ayakkabısıydı. Babam, listeyi aldıktan sonra heyecanla beklemeye başladım. Kapı nihayet çaldığında, büyük bir hevesle babamın getirdiklerini açtım. Ancak önlük, üç beden büyük, ayakkabı ise topuklu bir düğün ayakkabısıydı. Hayal kırıklığ...

ARILARLA UĞRAŞMA

  ARILARLA UĞRAŞMA Ağabeyimin çok samimi bir arkadaşı vardı, her gün onunla gezip gününü gün ederdi. Onların bu kadar iyi vakit geçirmeleri ilgimi çekiyordu. Ağabeyime, "Bundan sonra ben de sizle takılacağım, ben de sizinle eğlenmek istiyorum." dedim. Ama ağabeyim onlarla takılmamı istemiyordu. Ben ısrar edince ağabeyim bana sinirlenmişti. Onlarla takılmayı kafaya koymuştum .Ağabeyimin arkadaşı İbrahim de geldi. Ağabeyimin o halini görünce İbrahim ona dönerek, "Bu halin ne oğlum? Balıklar bu halini görse oltaya gelmezler." dedi. Bu espri ağabeyimin hoşuna gitmiş olacak ki gülümsemeye başladı. Bu sayede onların balık avlamaya gideceklerini öğrenmiş oldum. Bunun çok heyecan verici olduğunu düşündüm. Ve ne olursa olsun onlarla gitmeliyim diye düşündüm. Ben ısrarlarıma devam edince İbrahim ağabeyimin kulağına bir şeyler fısıldadı. Ağabeyimin yüz ifadesi değişmişti. Bana dönerek, "Çok istiyorsan gel bakalım, yalnız bir şartım var!" dedi. O kadar heyecanlandım k...

Paylaşmanın Gücü

  Paylaşmanın Gücü Güzel bir bahar gününde küçük Başak, annesiyle birlikte parka gitmek üzere evlerinden çıktı. Yol boyunca kuş sesleri, rengârenk çiçekler ve ağaçların şenlikli görüntüsü Başak’ın neşesini artırıyordu. Ancak sokak köşesine vardıklarında, huzur dolu bu tablo yerini acımasız bir manzaraya bıraktı. İki kedi, çöp konteynerının etrafında vahşice birbirleriyle kavga ediyordu. Başak bu sahneye ilk kez tanık olmuştu ve içi hüzünle dolmuştu. Bencilce davranıp diğer kedilere bir parça bile bırakmayan hırçın kediye şaşkınlıkla bakarken, kendini tutamayıp annesine dönerek, “Anne, neden paylaşmıyorlar? Bırak onları ayırayım, böylece herkes yiyebilir,” dedi. Annesi, hırçın kedinin oldukça sinirli olduğunu ve müdahale etmeye kalkışırlarsa zarar görebileceklerini açıkladı. Ancak bu manzara onun da huzurunu bozmuştu. Çevresine bakındı ve ağacın dalından düşmüş bir çubuğu fark etti. Yavaşça ilerleyip çubuğu yerden aldı ve kedilerin dikkatini çekmeden etleri çubukla farklı köşelere d...

Köyü Sel Bastı

  Köyü Sel Bastı  Etrafı kayalardan oluşan, çukur bir daireyi andıran, yeşil ve yer yer suların aktığı şirin bir köyde yaşıyordum. Kayaların hemen eteğinde ceviz ağaçları bulunuyordu. Sonbahara doğru olgunlaşan cevizler yavaş yavaş toplanmaya başlanmıştı. Ancak ceviz ağaçlarının uç dallarına ulaşmak pek mümkün olmuyordu. Rüzgârın çok şiddetli estiği zamanlarda, köylüler sabah erkenden ceviz ağaçlarının altında rüzgârın etkisiyle dökülen cevizleri topluyordu. Ben de erkenden kalkıp ağabeyimle birlikte ceviz toplamaya koyuldum.   Cevizleri toplarken korkulu anlar yaşadığımız oluyordu. Kayalardan dökülen parçalar paldır küldür aşağıya yuvarlanıyordu. Evimiz ise, bu kayaların tam dibindeydi. Çoğu zaman evimizin önünde oynarken dökülen kaya parçalarının sesiyle korkup kaçardık. Kafamı kaldırıp baktığımda koca koca kayalar görüyor, ürküyordum. İçimden, “Bu kayalar yerinden koparsa yaşama şansımız olmaz,” diye düşünürdüm.   Ekim ayının bir pazar gecesi, korkunç bi...

Tişörtün Eteğindeki Lezzetli Pilav

  Tişörtün Eteğindeki Lezzetli Pilav Oldukça kalabalık bir ailenin çocuğuydum. Annem gün ağarmadan kalkardı. Bir yandan iş yaparken bir yandan da, “Haydi kalkın, dünyanın işi var, sizi mi bekleyeceğim?” diyerek söylenirdi. Kahvaltı esnasında ise herkese görev verirdi. Yoksa bunca işi yapmak imkânsızdı. Kimi kuzu güder, kimi de en küçük kardeşime bakardı. O gün benim ve benden 1 yaş küçük olan kardeşimle görevimiz kuzu gütmekti. Kahvaltı bittikten sonra annem azığımızı, yani şimdiki adıyla beslenmemizi hazırlayıp koymuştu. Ben azığı koluma taktıktan sonra annem omzuma dokunarak, “Sakın kuzuların kimsenin tarlasına girmesine izin vermeyin, bana laf getirmeyin.” diyerek sıkı sıkı tembih etmişti. Kuzu ve diğer hayvanları güderken en büyük suç, yanlışlıkla da olsa hayvanın başkasının tarlasına, bağına ya da bahçesine girmesiydi. Hele suçüstü yakalanırsan cezası ağırdı. Ailelerin çok kötü kavga etmesine sebep olabilirdi. Annemin bu kadar işin arasında tam rahat edeyim derken, birinin kap...

Saygın Dilenci

 Saygın Dilenci Etrafı kayalardan oluşan, ceviz ağaçlarıyla çepeçevre sarılmış, bu ağaçların bitiminde ise kayalardan akan suyun yanı başında kendine has insanların yaşadığı, küçük ve şirin bir köyde yaşardık. Köyümüz küçük olsa da oldukça renkliydi. Gün içinde herkes tarlada, yaylada hasatla ve benzeri işlerle uğraşırdı. Akşamları ise gençler bir araya, yaşlılar bir araya, çocuklar da annelerinin yanında oturup eğlenirlerdi.   Kimi ateş yakıyor, harlı ateşte patates ve biber közlüyor, kimi maniler anlatıyor, kimi saz çalıyordu. Köyde bir olay olduğunda, köyün en deneyimli ve en yaşlı insanları mutlaka bir çözüm bulurlardı. Bazıları yırtık çanta ve ayakkabı yapımında, bazıları semer yapımında özel yeteneklere sahipti. Hepsinin ortak özelliği, yaptıkları işleri karşılıksız yapmalarıydı. Her ne kadar karşılıksız denilse de para yerine isteyen bir teneke buğday, bir iki çift çorap, bir çift postal ya da ihtiyaç duyulan başka bir şey verirlerdi. Karşılık beklemezlerdi; amaç g...

Ne Olur Bismillah Deyin…

  Ne Olur Bismillah Deyin… Benden bir yaş küçük olan kardeşim sarışındı, ben ise esmerdim. Onun sarışın olması herkesin dikkatini çekerdi. Saçları kıvır kıvır, uzun boylu, biraz balık etliydi ve yüzü gerçekten bir kitap kadar güzeldi. Onun yerinde olmayı çok isterdim. Canım kardeşimi çok seviyordum ve kız kardeşim olmadan pek bir yere gitmezdim. O da beni çok severdi. Babam da kardeşim Nazlı’yı çok severdi. Beni de severdi elbette, ama sanki Nazlı biraz daha ağır basıyordu. Biraz kıskanıyordum, ama bu, arkadaş gibi olmamıza engel değildi.  Sarışın olmasından mı bilmem, güneşe pek çıkamazdı. Güneşe çıktığında hemen etkilenir ve yüzü kıpkırmızı olurdu. Babam ona bu yüzden kıyamazdı. Adı gibi nazlıydı. Bir gün, canım sıkılmıştı ve Nazlı’ya “Biraz oyun oynayalım mı?” diye sordum. O da kabul etti. “O halde, Simgelerin evine gidelim,” dedim.  Simgelerin arka bahçesi çok güzeldi. Hep beraber oynardık. Simge’nin çok fazla oyuncağı vardı. Bu yüzden pek fazla oyuncak götürmezdik. A...

Başarı Albümü

  Başarı Albümü Evde en önemli konu her zaman okumaktı. Annem ve babam, “Okuyun! Ne olursa olsun okuyun!” diye sıkça yinelerdi. Babamın bir sözü hâlâ kulaklarımda yankılanırdı: “Yerde bir kâğıt parçası dahi görseniz alın okuyun, mutlaka öğrenecek bir şey bulursunuz.” İşte bu sözler, bizlerin zihnine kazınmış bir öğüt gibiydi. Hepimiz elimizden geleni yapıyorduk, ama kardeşim Nazlı, aramızda en parlak olanımızdı. Saçları sarı, gözleri ışıl ışıl parlayan Nazlı’ya herkes ayrı bir sevgiyle bakardı.  Nazlı’nın, dayımın kızına olan benzerliği hayret vericiydi. İkisi de zarif, neşeli ve öğrenmeye aç birer genç kızdı. Dayımın kızı İstanbul’da öğretmen okulunda okuyordu. Kendi kızını az gördüğü için, dayım kardeşim Nazlı’ya bir baba yakınlığıyla bağlanmıştı. Haftasonu köyümüze geldiği bir gün, annemle Nazlı hakkında konuştuklarına istemeden kulak misafiri oldum. Dayım, “Nazlı’yı yanıma alayım. Bizim oradaki okullar daha iyi. Hem benim çalıştığım okulda olursa ona göz kulak olurum. Ders...

Sapanla Büyüyen Kayalar

  Sapanla Büyüyen Kayalar Soğuk kış gecelerinin masalcı amcası, olağanüstü bir insandı. En büyük yardımcısı bastonuydu; bastonsuz gezemezdi, çünkü bir bacağı topaldı. Alişan Amca, inanılmaz derecede becerikli biriydi. Kendi bastonu da dahil olmak üzere her işini kendisi yapardı. El sanatlarında çok başarılıydı. Köyde boş vakitlerinde sepet örer, bunu çoğu zaman karşılık beklemeden yapardı. Her şeyi kendi ekip biçtiği için dışarıdan pek bir şey satın almazdı. Bahçesinde bol miktarda meyve ve sebze vardı. Paraya pek ihtiyaç duymazdı; onun için asıl önemli olan insani değerlerdi ve bu değerler Alişan Amca’da fazlasıyla vardı. O hiç durmadan çalışırdı. Kimi zaman sepet örer, kimi zaman koyun güder, odun taşır ya da yıkılan bahçe duvarlarını onarırdı. Bunları para için değil, hatır için yapardı. Karşılığında yalnızca akşam yemeğine davet edilirdi ve hemen hemen her gece birinin evine konuk olurdu. Yemekten sonra köyün gençleri Alişan Amca’nın masallarını dinlemek için toplanır, hangi ev...

Sele Kurban Giden Üzümler

  Sele Kurban Giden Üzümler Bahar Teyze, oldukça kavgacı bir kadındı. Herkes ondan çekinirdi. Malına, mülküne öylesine düşkündü ki kimseyle komşuluk etmeyi beceremezdi. Üstelik bir hayli yaşlanmıştı. Her işe yetişemediği için can sıkıntısından olacak ki her fırsatta birilerine sataşır, kavga çıkarırdı. Çirkin sesiyle bağırır dururdu. Bahçesindeki meyveler çoğunlukla dalında kurur ya da çürüyüp giderdi. Ama yine de hiç kimsenin bahçesinin yakınına bile yaklaşmasına izin vermezdi. Bahar Teyze'nin bir de bağı vardı. Bu bağdaki üzümler de çoğu zaman toplanmadan dalında çürürdü. Onun komşumuz olması büyük bir talihsizlikti. Her sabah o çirkin sesini duyar, bağırıp çağırmasına uyanırdık. Bir sabah yine Bahar Teyze'nin sesinden rahatsız olduktan sonra anneme, “Arkadaşlarımla piknik yapmak istiyorum. Eğer kabul ederlerse Kızılcık Yaylası’na gidelim,” dedim. Annem izin verdi ve arkadaşlarım Birgül, Derya ve Melis’le birlikte Kızılcık Yaylası’na doğru yola çıktık. Kızılcık Yaylası gerçek...

Sevgiyle Bakan Hayat

  Sevgiyle Bakan Hayat Sevgi, anlamlı bir duyguyu ifade eder. Kimileri bu duyguyu cezaya dönüştürür; hatta daha da ileri gidip cana kıyanlar bile olur. Ancak sevgi, herkesin başından geçen bir duygu selidir. Burada bahsettiğim sevgi, yalnızca iki kişinin yaşadığı aşk değil; doğayı, insanları, hayvanları ve hayatın kendisini sevmektir. Hayatı bilinçli yaşamakla şekillenen bir sevgiden söz ediyorum. Ama bu kolay bir şey midir? Elbette değil. Sevgi emek ister; yüreğimize bir tohum ekeriz, onu yeşermesi için bekleriz. Sonra içimizde büyütür, ardından çevremizde gördüğümüz her şeye sevgiyle bakarak çoğaltırız.   Sevgimizi doğru yerde kullandığımızda, istediğimiz sonucun karşılığını fazlasıyla alırız. Sevgi ve sabırla beslenen bir yürek, güzelliklerle taçlanırken çoğu insan kısa yolu, yani kötülüğü seçer. Bu yolda emek yoktur, sabır hiç yoktur. Şiddet vardır. Sevgi paylaştıkça çoğalırken, şiddet aynı ölçüde yoğunlaşır ve geri dönüşü olmayan yıkımlara sebep olur. İnsan hayatı ke...

Postalla Su Ver

  Postalla Su Ver Köyümüz 80 hanelik bir köydü. Ve bu köyün çevresinde bulunan 12 köy, bizim köyümüze bağlıydı. Bizim köyün adı nahiye olarak geçiyordu. 12 köyün bizim köye bağlı olmasının nedeni bazı kurumların olmasıydı. Köyümüzde karakol, sağlık ocağı, postahane, ilkokul, ortaokul ve küçük bir çarşımız vardı. Bu çarşıda çeşitli ürünler, toptancılar tarafından satın alınırdı. 1970’li yıllarda bu kurumların olduğu yerler lüks sayılırdı. Böyle bir köyde yaşadığımız için kendimizi şanslı hissediyorduk. Kışın okul döneminde çevre köylerde okul olmadığı için çoğu öğrenci bizim köyümüze gelirdi. Bazıları ise şehirde veya kasabada akrabası olanların yanına yerleşirdi. Okumak o kadar zordu ki zoru başarmanın marifet olduğunu düşünür, herkes elinden geleni yapardı. Bu okullarda mezun olan öğrencilerin bir mesleği ve işi olurdu. Kimi doktor, mühendis, kimi öğretmen, hemşire ve farklı meslek sahibi olurlardı. Emeklerinin boşa gitmediğini gören köylüler, çocuklarını okutabilmek için kar kış ...

Meğer Karıncalar da Susarmış

  Meğer Karıncalar da Susarmış Karıncalar hep dikkatimi çekmiştir. Genelde her çalışkan insanı karıncalara benzetirler. Karıncaların pek çok çeşidi var; atlıkarıncalar, atom karıncalar, irili ufaklı adını bilmediğimiz birçok çeşidi… Hızları farklı olsa da en önemli özellikleri değişmez; hepsi de çok çalışkandır. Ben sıkıldıkça onları seyreder, bazen de yardım ederdim. Almayı düşündükleri yiyecekleri onlara yaklaştırır, yorulmalarını engellerdim. Ama onlar yiyecekleri yuvalarına bırakıp hiç dinlenmeden geri döner, mesai bitimine kadar sürekli çalışırlardı. Geceleri çalıştıklarını hiç görmedim. Sanırım dinleniyorlardı. Ben ise karıncaların gece gündüz durmadan çalıştıklarını düşünürdüm. Meğer çalışma saatlerini hiç aksatmadıklarını ve çok erken saatte uyandıkları için “çalışkanlık lakabını” hak etmişlerdi. Bu çalışkan karıncalara ben de tanık oluyordum. Nokta kadar bir yiyeceği hiç üşenmeden kilometrelerce taşıyorlardı. Gıkını bile çıkarmazlardı. Yalnız köylü karıncalar ile şehir ...

Van'ın Kalbinde Bir Hazine: Dilkaya Sazlığı

  Van'ın Kalbinde Bir Hazine: Dilkaya Sazlığı Van Gölü'nün kıyısında, Edremit ilçesinde yer alan Dilkaya Sazlığı, sadece bir doğa harikası değil, aynı zamanda onlarca kuş türüne ev sahipliği yapan eşsiz bir ekosistemdir. Ancak, geçtiğimiz günlerde yaşanan yangın felaketi, bu doğal cennetin korunması gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Bu yazıda, Dilkaya Sazlığı'nın tarihinden coğrafi özelliklerine, kuş türlerinden korunma önlemlerine kadar her yönünü ele alacağız. Dilkaya Sazlığı'nın Önemi Dilkaya Sazlığı, yaklaşık  "215 farklı kuş türüne"  ev sahipliği yapmaktadır. Bu türler arasında flamingolar, yaban ördekleri, balıkçıllar ve nesli tükenme tehlikesi altında olan bazı göçmen kuşlar bulunmaktadır. Bölge, özellikle göç mevsimlerinde kuşların dinlenme ve üreme alanı olarak kritik bir öneme sahiptir. Ayrıca, sazlık alanlar, balıklar, sürüngenler ve diğer canlılar için de bir yaşam alanı sunar. Tarihi ve Kültürel Zenginlik Dilkaya Sazlığı'nın bulunduğu ...

Kursakta Kalan Duygular

  Kursakta Kalan Duygular Fadime, talihsiz bir kadındı. Genç yaşta babası Durmuş Efendi tarafından, evli bir adama kuma olarak verilmişti. Aklı biraz kıt olduğundan, karşı çıkmayı bile düşünememişti. Kim ne derse onu yapardı.  Evin hanımı Güneş Hatun, Fadime’nin kuma olarak eve gelmesini hazmedemiyordu. Bütün öfkesini Fadime’ye kusuyor, ona türlü hakaretlerde bulunuyordu. Kocası Hasan Efendi ise tüm bu yaşananlara sessiz kalıyor, olanları izlemekle yetiniyordu.  Fadime, kendisine biçilen bu kadere boyun eğmişti. Eziyete rağmen ne ağlıyor ne de şikayet ediyordu. Kocasının tek derdi, Güneş Hatun’un erkek evlat doğuramamasıydı. Hasan Efendi, Fadime’yi eve yalnızca bu amaçla getirdiğini açıkça söylemişti. Ancak Fadime’nin doğurduğu çocuklar da kız olunca suçluluk duymaya başlamıştı.  Yıllar geçtikçe Fadime ardı ardına kız çocukları doğurdu. Kendisine karşı yapılan tüm haksızlıklara rağmen sessiz kalıyordu. O kadar dışlanmıştı ki, evin içinde değil, ahırın girişindeki...