Ana içeriğe atla

Mira ve Mikroskobun Altındaki Dünya Bölüm 1 – Bilim Treniyle Tanışma

 


Mira ve Mikroskobun Altındaki Dünya  Bölüm 1 – Bilim Treniyle Tanışma


O sabah rüzgâr, Mira'nın içindeki heyecanı fısıldar gibiydi. Güneş yavaşça sokakların üzerinden süzülürken, gökyüzü maviye değil sanki umutla boyanmış gibiydi. Mira’nın gözlerinde parlayan kıvılcımlar bir çocuğun merakından çok daha fazlasını taşıyordu. O gün şehir merkezine annesiyle çıkacaklardı; planları sadece vitrinlere göz atmak, birkaç defter almak ve eve dönmekti. Ama bazı günlerde kaderin planları daha başka olur.


Mira annesinin eline sıkıca tutunarak yürürken birden durdu. Gözleri meydanın ortasında, rengarenk boyanmış vagonlardan oluşan bir trene takıldı. Üzerinde büyük harflerle yazılmıştı:

“ÇOCUKLAR İÇİN BİLİM TRENİ”


“Mira baksana,” dedi annesi gülümseyerek. “Bilim treniymiş bu!”


“Anne!” diye haykırdı Mira. “Bakabilir miyiz? Neler olduğunu merak ediyorum!”


Annesi, kızıyla göz göze geldi. Onun merakıyla sıkça karşılaşırdı ama bu defaki farklıydı—gözlerinde neredeyse duygulanmaya yakın bir parıltı vardı.


“Tabii ki,” dedi ve hafifçe gülümsedi. “Merak etmeyen, yolunu bulamazmış zaten.”


Trene yaklaştıkça çocuk sesleri, kahkahalar ve öğretmenlerin yumuşak sesi duyuluyordu. İlk vagonda zekâ oyunları, mantık bulmacaları ve küçük deney düzenekleri vardı. Mira dikkatlice bir labirent kartını çözdü, ardından renkli küplerle yapılmış problem oyunlarını başarıyla tamamladı.


Oradaki görevlilerden biri annesine döndü: “Kızınız gerçekten çok dikkatli. Bilim okuluna başlarsa çok güzel ilerler.”


Ama Mira, çoktan başka bir vagona göz dikmişti. Trenin en sonunda, küçük bir köşede, mercekleri parlayan bir aletin başında bekleyen bir grup çocuk vardı. Merakla oraya yöneldi.


“Küçük bilim insanları, sıra sizde,” diyordu bir eğitmen. “Hadi bakalım, mikroskobun altındaki dünyayla tanışalım.”


Mira mikroskobun başına geçtiğinde önce birkaç damla suyu inceledi. Sonra ince, küçük bir yaprak yerleştirildi merceğin altına. Gözlerini cihazın içine dayadığı anda nefesi kesildi.


O an, mikroskop onun için sadece bir araç olmaktan çıkmıştı. İçinde pencereler olan bir ev gördü; yeşil duvarlı, ışıkla dolu odaları vardı. Titrek titrek hareket eden noktalar, sanki yaşam doluydu.


“Bu nedir?” diye fısıldadı.


“Gördüğün şeyler,” dedi eğitmen, “kloroplastlar. Bitkinin içindeki enerji merkezleri. Işığı alırlar, onu besine çevirirler. Sanki minik mutfaklar gibi.”


Mira başını kaldırmadan devam etti: “Damarları sokak gibi... Kloroplastlar da lamba gibi parlayan evler... Yaprağın içi küçük bir şehir.”


Eğitmen göz kırptı. “Merceğin altındakiler, en sessiz ama en üretken canlılar. Onlar olmazsa biz de olamayız.”


Mira içinden geçirdi: “Bu kadar sessiz ama bu kadar önemli olmak... Ne kadar zarif bir şey.”


Mikroskoptan uzaklaştığında gözleri hâlâ orada kalmış gibiydi. Yanındaki masada duran kayıt görevlisine yaklaştılar. Mira annesine döndü:


“Anne... Bilim okuluna gitmek istiyorum. Bu gördüklerimin devamını öğrenmek istiyorum. Orada... başka dünyalar var. Işığı yiyen canlılar. Yaprakların içi şehir gibi. Ben hepsini tanımak istiyorum.”


Annesi başını eğdi. Mira’nın gözlerinin içine baktı ve yalnızca “Tamam” dedi. Sesi titriyordu, ama gülümsüyordu da.


Kayıt masasında görevli kadın, Mira’nın ellerini tuttu. “Hoş geldin küçük bilim elçisi.”


O gece Mira, evin balkonunda oturdu uzun süre. Elinde kendi çizdiği bir yaprak vardı. Kloroplastları gözle göremese de kalemiyle onları yerleştirmişti. Yeşil daireler, ince çizgiler ve hücre zarları...


Babası yanına geldi. “Ne çiziyorsun bakalım bu saatte?”


“Yaprağın içini,” dedi Mira.


Babasının gözleri kocaman açıldı. “İçini mi?”


“Hı hı,” dedi Mira. “Bugün mikroskopla baktım. İçinde minik mutfaklar var. Işığı yiyorlar. Gerçekten baba, ışığı yiyip yemek yapıyorlar!”


Babasının kahkahası balkona yayıldı. “Demek ki mutfakta annene yardım ederken, yapraklar gibi sessiz olursan sen de daha çok iş başarabilirsin.”


Mira da güldü. “Ama onlar ses çıkarmadan çalışıyorlar. Sessizliğin bilimi gibi…”


Ertesi sabah, Mira'nın içinde tarifsiz bir coşku vardı. Ayakkabılarını giyerken bile zihni gece düşündükleriyle meşguldü.


Okula yürürken annesine döndü. “Anne... Sence su damlasının içinde de şehir olabilir mi?”


“Sence olabilir mi?” dedi annesi.


Mira düşündü. “Eğer bir yaprağın içi şehir gibiyse, bir damla neden olmasın?”


O gün Mira bilim okuluna başladı. İlk gün tanışma, kurallar ve oyunlar olsa da aklı merceğin içindeydi.


Eve döndüğünde kardeşine koştu. “Biliyor musun? Bitkiler kendi yemeklerini yapıyor! Hem de güneşle! Sen sabah kahvaltı yaparken onlar zaten çoktan işe başlamış oluyorlar!”


Kardeşi sordu: “Işıkla yemek mi yapılır?”


Mira gülümsedi. “Yapraklar yapıyor. Sana da çizebilirim istersen.”


O gece günlüğüne yazdı:


“Bugün çok şey öğrendim. Ama en çok şunu öğrendim: Her şeyin içi göründüğünden daha karmaşık. Ve her sessizlik, aslında bir şey söylemeye çalışıyor olabilir.”


 Mira’nın Merceği – Düşünmeye Davet


Sen de Mira gibi mikroskobun altındaki hayatı görmek ister misin?

Haydi düşünelim:


1. Bir yaprağın içinde yaşasaydın, sence orası nasıl görünürdü?  

2. Işıkla yemek yapmak mümkün olsaydı, ilk ne pişirirdin?  

3. Sence sessizlikte en çok ne duyarız?  

4. Merceğin altına sen neyi koymak isterdin?

11.07.2025

Mesime Elif Ünalmış 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YARDIMLAŞMA

               YARDIMLAŞMA ⭐ Tayfun, diğer arkadaşlarıyla teneffüse çıkmış, okul bahçesinde oynuyordu. Etrafında durmaksızın koşturan çocuklara bakıyordu. Tayfun, sakin bir çocuk olduğundan genelde bir köşede oturup arkadaşlarını izliyordu. Tayfun, peşinde koşturan sınıf arkadaşının düştüğünü görünce yerinden fırlayarak yardıma koştu. Gökhan fena düşmüştü ve acı içinde kıvranıyordu. Hemen ardından nöbetçi öğretmen yetişti ve Gökhan'ın yardımına koştu. Öğretmen ambulansı çağırarak Gökhan'ın hastaneye gitmesini sağladı. Ambulansın gelmesini beklerken, komşulardan biri olan Tayfun'un annesi, Gökhan'a ve öğretmenlere yardımcı olmak için geldi. Tayfun, arkadaşı için çok üzülmüştü. O günden sonra, müdür bey çocukların kolektif oyunlar oynamaları için belli kurallar çerçevesinde güzel oyunlar oynamalarını teşvik edecek konuşmalar yaptı. Koşturmadan da güzel oyunlar oynayabileceklerini hatırlattı. Bu olay, Tayfun'un arkadaşlarına daha çok yardım etmeye ba...

KAVRAMSAL ÖYKÜLER

🌼  Sevgi🌼 Dilek, henüz 1. sınıfa gidiyordu. Sapsarı saçları ve mavi gözleriyle çok sevimliydi. Dilek, okulun açılmasıyla yeni arkadaşlar edinmiş ve okuluna iyice alışmaya başlamıştı. Yeni şeyler öğrenmek onu heyecanlandırıyordu. Okulu çok seviyordu ve arkadaşlarını da çok değerli buluyordu. Ancak en çok arkadaşı Semra'yı seviyordu. Semra'nın babası öğretmen olduğu için başka bir okula tayin olmuştu ve Semra'dan ayrılmak zorunda kaldı. Dilek bu duruma çok üzülmüştü. Ancak annesi durumu kabul etmesi için Dilek'i karşısına alarak durumu izah etti. Annesi, Dilek'in dilediği zaman Semra'yı arayabileceğini söyledi. Dilek bunun üzerine çok sevindi. O günden sonra bütün dikkatini okula vererek yeni şeyler öğrenmeye devam etti. Aradan geçen zaman içinde arkadaşlarını aramayı da ihmal etmedi. Dilek, yeni arkadaşlar edinmeye ve sınıfında daha aktif olmaya devam etti. Semra'yla da sık sık telefonla konuşarak bağlarını koparmadı. Okulda öğrendiği yeni bilgileri ve ya...

Hatay Depreminin İkinci Yıldönümü: Yıkımın ve Umudun İzleri

  Hatay'da depremin üzerinden iki yıl geçti. Ancak, bu doğal afetin açtığı yaralar hala sarılmayı bekliyor. Depremzedeler, yaşadıkları acıları ve çaresizlikleri unutamıyor. Onların hikayeleri, bizlere dayanışmanın ve insanlığın önemini hatırlatıyor. Depremde evlerini, sevdiklerini kaybeden insanlar, yeni bir hayat kurma çabası içinde. Bu zorlu süreçte, birbirlerine destek olarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Her şeye rağmen umutlarını yitirmeyen depremzedeler, yarınlara daha güçlü bakma arzusu taşıyor. Depremin getirdiği yıkımın ardından, hayatlarını yeniden inşa etmeye çalışan bu insanların sesine kulak vermek ve onların yaşadığı zorlukları anlamak, hepimiz için bir sorumluluk. Bir daha bu acıların yaşanmaması için, toplum olarak bilinçli ve duyarlı olmalıyız. Bu yıldönümünde, depremzedelerin acılarını ve çaresizliklerini unutmamak için bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Yaşananlardan ders çıkararak, gelecekte daha sağlam adımlar atmalıyız. Bu süreçte en önemli şey, dayanışma v...