Bölüm 1 . Zamanın Ardına Dönüş
“Zaman sadece geçmez… bazen bir kadının kalbinde yeniden doğar.”
Seattle’ın sabahları gri olur. Gökyüzü kararsız, sokaklar sessiz. Sis, kentin üzerinde nazik bir ağırlık gibi salınırken, Mira penceresinden dışarıyı izliyordu. Dört yıl önce Türkiye’den ayrıldığında, bu kadar uzun süreceğini düşünmemişti özlemin. Amerika’da geçirdiği her yıl ona, yeni bir bilimsel keşfin yanında yeni bir yalnızlık da öğretmişti.
Valizini açarken elleri duraksadı. En üstte, annesinin koyduğu küçük bir mektup vardı. Sararmış, çay kokan, mürekkebi biraz dağılmış. "Unutma kızım, senin içindeki ışık, dışarıdaki karanlıktan daha güçlü." Mira, mektubu göğsüne bastırdı. Işığa değil, inanmaya ihtiyacı vardı.
Yeni haftanın deneyine odaklanması gerekiyordu. Washington Üniversitesi'ndeki Zaman Algısı Laboratuvarı, Mira'nın ikinci evi olmuştu. Ama bir evin sıcaklığı olmadan... sadece bir bilincin arayışındaki soğuk duvarlar. Deneyde insan beyninin geçmişi nasıl algıladığı inceleniyordu. EEG cihazı, katılımcıların gözlerinden gelen sinyalleri analiz ediyor; travmaların, özlemlerin, sevinçlerin zamandaki izini bulmaya çalışıyordu.
Mira, yalnızca cihazları değil, kendi zihnini de okuyordu. İlk veriler geldiğinde gözlerini monitöre dikti: alfa dalgaları yüksek, anı tetiklenmiş. Yani geçmiş, hâlâ iz bırakıyordu. Tıpkı Mira’nın bırakmaya çalıştığı iz gibi…
Bilimsel başarılarını konferanslarda anlattığında, insanlar onu genç yaşta başarmış bir kadın olarak tanıyordu. Ama tanımıyorlardı. Bursunun iptali tehlikesi onu her gece uykusuz bırakıyor, sabahları gözaltı morluklarıyla başlıyordu gün. Erkek arkadaşıyla ilişkisi ise artık bir sevgi değil, gölge taşıyordu. “Sen çok değiştin,” diyordu. “Eskisi gibi değilsin.” Mira, sesini yükseltmedi. “Eskisi gibi olmak istemiyorum,” diye geçirdi içinden. “Benim eskim beni durduruyordu.”
Seattle sokaklarında yürürken kulaklarında Türkiye’nin ritmi çalıyordu hâlâ. Kadınların otobüste elleri çantasında, ağızları suskun. Gençlerin gözlerinde umut ama dilinde cümle eksik. Mira, o eksik cümleyi tamamlamak istiyordu — bilimle, sesle, varlıkla.
Bir akşam laboratuvarda yalnızken e-postasını açtı: Konferans başvurusunun kabul edildiği yazıyordu. Kalbi hızlandı. Başarının kıyısındaydı ama o kıyı hep uçurum gibi görünüyordu. Konuşmasını yazarken dizleri titriyordu. Bilimsel veriyle duyguyu dengelemek, Mira için sadece sunum değil, bir yaşam biçimiydi.
Konferans salonu büyük, soğuk ama heyecanla doluydu. Işıklar karardı, Mira sahneye çıktı. “Ben zamana inanmıyorum,” dedi. “Ben insanların zamana verdiği anlamlara inanıyorum.” Ardından EEG sonuçlarından bahsetti, travma sonrası bellek kaybı üzerine bir vaka sundu. Ama salondakiler onun sesinde veriden fazlasını duydu: umut, direnç, sevgi.
Konuşma sonunda sessizlik oldu. Ardından ağır bir alkış başladı. Bir kadın yaklaştı, elleri titreyerek: “Sizin hikâyeniz bana yaşadığım travmalardan kurtulmak için cesaret verdi.” Mira sustu. O an anladı — bilim bazen bir formül değil, bir ışık. Ve o ışığın adı Mira idi.
“Bilim, ruhun konuşamadığı yerden fısıldar.”
💬 Sen de Mira’nın hikâyesinde kendinden bir parça bulduysan, yorumlarda sesini bırak. Her ses, bir başka okuyucu için iyileşme olabilir. Senin cümlen, belki bir başka Mira’nın yolunu aydınlatır.
Bu hikâye kişisel bir üretimdir. Lütfen emek ve yaratıcılığa saygı gösteriniz.”
31.07.2025
Mesime Elif Ünalmış
Yorumlar
Yorum Gönder
Merhaba sevgili okuyucular, paylaştığım hikayeler ve yazılar hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum! Yorumlarınız benim için çok değerli. Lütfen görüşlerinizi ve önerilerinizi paylaşmaktan çekinmeyin. Hep birlikte daha güzel bir topluluk oluşturalım! ✍️